İki Yüzümüz

İki Yüzümüz

“Karşınızda Sinem… Yemek saati geldi. Salata mı yese? Peki karar vermek o kadar kolay mı? Yeşillikler taze mi? Kalıntı var mı? Nasıl yıkandı? Nerede yetişti? Hijyenik mi? Sağlıklı mı? Kafasında binlerce soru… İçiniz rahat olsun. Güvenilir gıda için her adımın takipçisiyiz. Afiyet olsun Sinem…”

Bu sözler Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın birkaç yıl önce hazırlattığı ve televizyonlarda halen dönen kamu spotundan… Bakanlık uygunsuz koşullarda halka arz edilen gıdaları ilgili mevzuat gereği internet sitesinden duyuruyor, yani usulsüz üreticileri teşhir ediyor. Bu konu çok önemli. Çünkü uzmanlara göre et ürünleri başlı başına bir sıkıntı. Türkiye’de hiç yemedim diyene birkaç yıl içinde büyük boy bir domuzu yedirmişler. Ama bu işi engellemekle görevli bakanlık kamu spotu yapıyor ve içiniz rahat olsun diyor… Ne diyelim, Lay’s reklamındaki Ayşe teyzenin dediği gibi “yiyin gari…”

***

Yakın bir zamanda Ankara seyahatinde bulundum. Giderken ve gelirken farklı otobüs firmalarını tercih ettim. İki firmanın ortak özelliği Hopa’da ucube bir yerlerde otobüslerine kaçak mazot doldurmaktı. Otobüs firmalarının kaçak mazot kullanımına devlet göz yumuyor ise aracı olan diğer insanların günahı ne? Serbest bıraksınlar herkes dileği kadar mazotu gidip Gürcistan’dan alıp kullansın. Tabi ben biraz da iyi niyetli olarak bu yakıtın kaçak mazot olduğunu düşünüyorum da belki de 10 numara yağdır. Medyadan duymuşsunuzdur: bu madeni yağ; atık motor ve hidrolik yağları ile işlenmemiş ham yağlardan oluşmaktadır. 10 numara yağın yakıt olarak kullanımı sırasında motorda sıcaklık yükselmekte, motor sistemi bu sıcaklık artışını yok edecek bir yakıt sistemi için tasarlanmadığından ötürü motor aksamında yanabilen kablo vb. elemanların yanması sonucu yangınlar çıkmaktadır.  Başka zararlarını sıralayacak olursak: Kazalarda can kayıpları yaşanmaktadır. Vergi kaybı oluşmaktadır. Yakıt tam olarak yanmadığı için çevre kirliliğine sebebiyet vermektedir. Araç motor aksamının yıpranmasına yol açılır. Haksız rekabet oluşur. Karbon monoksit, azot oksit, yanmamış hidrokarbon ve partikül emisyonların artması gibi istenmeyen olaylar yaşanmaktadır. Ülkenin DNA’sı aynı, hangi sektöre el atsan elinde kalıyor… Yolculuk sırasında otobüste yangın çıksaydı ve yolcuların büyük bölümü yanarak can verseydi akşam haberlerine “büyük felaket”, “otobüs faciası”, “10 numara yağ terörü” gibi başlıklarla çıkardık. Şans eseri bize olmadı. Devletin tutumu: “içiniz rahat olsun!..” Tıpkı gıda sektöründe olduğu gibi, iş işten geçtikten sonra suçluları teşhir ediyorlar, bir günah keçisi bulup ceza kesiyorlar.

***

Son zamanlarda terör yeniden tırmandı. 90’lı yıllarda olduğu gibi cinayet şebekesi pkk masumların canına kıyma eylemlerini artırdı. Fakat dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Şehit cenazelerinde bile etnik kimliğe dayalı bir ayrışma söz konusu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Diyarbakır'ın Lice ilçesinde terör saldırısında şehit edilen Jandarma Uzman Çavuş Mehmet Koçak'ın Yozgat'taki ailesini ziyaret ederek, başsağlığı dileklerini iletti. Tahmin edileceği gibi bu aile Türk kökenliydi.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demitaş, Şırnak'ın Silopi ilçesinde teröristler tarafından nöbet kulübesine düzenlenen roketatarlı saldırıda şehit olan jandarma er Abdulhalit Araz'ın Van’ın Özalp ilçesinde yaşayan ailesine taziye ziyaretinde bulundu. Yine tahmin edileceği gibi bu aile ise Kürt kökenliydi.

Adını vermek istemediğim Yusufelili bir AKP Artvin il yöneticisi ise cep telefonlarına kısa mesaj atıp Yusufeli ilçesi Dokumacılar köyünden olup ailesi Bursa’da ikamet eden polis kardeşimiz Salih Hüseyin Parça’nın  şehit edilmesi dolayısıyla milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyor…

Hangi siyasi parti olursa olsun bizim için fark etmez. Eğer terörün bitmesini istiyorsak ilk önce teröre bakışımızı değiştirmemiz gerekiyor. Toplum olarak “benim şehidim”, “senin şehidin” ayrımına düşersek bu işten çıkmamız asla mümkün olmaz. Ben diyorum ki tüm ahlaki değerlerin, insani faziletlerin, sağduyunun ve vicdanların öldüğü yerde insanların beden olarak ölmesi de yadırganmamalıdır.

Hayatımız ikiyüzlülük olmuş. Tüm ahlaki değerlerimiz tabana oturmuş. Türkiye’nin en büyük sorunu bence bu… Bir ülkede bir şeyler bozuluyorsa anlayın ki aslında her şey bozuluyordur. Şikayet etmek yerine, “banane”ci tavrımızı bırakıp gördüğümüz yanlışları elimizle, o da olmazsa dilimizle düzelmek için çaba göstermeliyiz. Yok hiçbirini başaramıyorsak buna tepkimizi bir şekilde ortaya koyup insan olduğumuzu göstermeliyiz. Eğer insanlığımızı yitirdiysek o zaman zaten uyarılar da fayda etmez…

***

Memurlar için toplu sözleşme görüşmeleri başladı. Önümüzdeki 2 yıl için memur maaşlarına yapılacak iyileştirmeler başta olmak üzere sosyal ve ekonomik alanlardaki diğer tüm sorunlar masaya yatırılacak. Kamu İşveren Heyeti'ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik başkanlık ediyor. Kamu Görevlileri Sendikaları Heyetine ise Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın başkanlık yapıyor. Ama medyadan takip ettiğimiz kadarıyla dakika bir gol bir durumu söz konusu. Memur-Sen masaya götürdüğü teklifte diğer iki konfederasyonun da altında bir rakamla memur maaşlarına yapılacak iyileştirmeler için yine Hükümetin ekmeğine yağ sürdü. Anlaşılan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın da daha önceki başkan Ahmet Gündoğdu gibi Hükümete hoş görünüp AKP’den milletvekili olmak istiyor…

Hoş memurların büyük bölümü de ikiyüzlü bir tavır sergiliyorlar. Hem “ah, vah…” ediyorlar hem de gidip Memur-Sen’e üye olmaya devam ediyorlar. Öyleyse Lay’s reklamındaki Ayşe teyzenin sözünü bir kere daha tekrarlayalım “yiyin gari…”

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir