Bir Tokat, Beş Nasihat

Bir Tokat, Beş Nasihat

tokatGenç lise müdürü Valiliğin merdivenlerini hızlı adımlarla ikişer ikişer çıkarken, heyecandan yüreği yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Kentin yaşlı ve deneyimli valisi, onun müdür olarak mesaiye başlayacağı ilk gün acele olarak gelmesini emretmişti. Japonya’nın en köklü lisesine bu genç yaşında müdür olarak atanması dolayısıyla valinin kendisini kutlayacağını düşünüyordu. Kapıyı çaldı ve ayakta onu bekleyen valiye saygıyla selam verdikten sonra hiç ummadığı bir tepkiyle karşılaştı. Valinin şimşek şimşek parıldayan gözlerine bakarken, yıldırım gibi bir tokadı yanağında hissetti. Vali arkasını döndü ve makam koltuğuna oturmak için yürümeye başladı. Genç müdür ise, az önce yediği tokattan dolayı o bembeyaz yanağında çıkan kıpkırmızı beş parmak izini karşısında duran aynadan rahatça görebiliyordu.


Yaşlı vali makamına oturdu ve nedense gülümsedi. Acıdı mı? diye sordu. Lise müdürü “evet efendim” diyebildi. Vali, sesini daha da yumuşatarak konuşmasına devam etti:
Bak evladım, biliyorsun ben bu şehirde on yıldır valilik yapıyorum. Bu sene, yöneticilik görevimde ise tam otuz yedinci yılımı tamamlıyorum. Tahmin ediyorum senin yaşından daha fazladır. Yılların tecrübesi olarak yeni atanan eğitim yöneticilerini hep böyle tebrik etmişimdir. Ve bu yaşananları da ben ölene kadar hiç kimseye anlatmamalarını istiyorum kendilerinden. Şimdi bu tokadın sebebini onlar gibi sen de merak ettin. Şu aynayı gördün mü? Onu bilinçli olarak tam senin duracağın yerin karşısına astırdım. Yanağına baktığında beş parmağımın izini göresin diye. Bu beş rakamını sakın unutma. Çünkü bu tokadın sana anımsatmasını istediğim beş önemli konu var. Günümüz yöneticilerinde olması gereken fakat maalesef taşıyamadıkları vasıflardır bunlar. Bunlardan ilki adaletli olmaktır. Vazifeni yaparken kimseye iltimas geçme. Sevmediğin kimseye de adaletli davran, sevdiğin kimseye de. Unutma ki, sen burada devleti temsil ediyorsun. Sen yanlış yaparsan devlet yanlış yapmış olur. Devletin yanlış yapma gibi bir lüksü yoktur. Dolayısıyla senin de yanlış yapma gibi bir şansın olamaz. Adaletli olmadığını düşündüğün gün, yöneticilik vazifesini derhal bırak. İkinci önemli konu ise merhametli olmaktır. Emrin altındaki insanları ezme. Kibirli olma. Onlara büyüklük taslama. Merhametini yitiren yöneticilik vasfını da yitirmiş olur. Merhametini yitirdiğini düşündüğün an koltuğunda oturmayı bırak ve görevinden istifa et. Üçüncü önemli vasıf ise yenilikçi olmaktır. Bu vazifeye atandığın ilk gündesin ve eminim kafanda bir sürü yeni proje var. Eğer bir müddet görev yaptıktan sonra, kafanı meşgul eden projelerin sayısı bu günkünden daha az ise görevini bırak. Senden daha iyi işler yapacak birileri gelsin ve daha başarılı olsun. Bu koltuk sana tapulu değil, sadece Japon halkına hizmet etmen için emanettir. Dördüncü özelliğe gelince dirayetli olacaksın. Sen görevlerini hakkıyla yapmak için çabalarken senden daha üst makamlarda bulunan birileri, ya da iltimas görmek isteyen başkaları seni adaletten, doğruluktan ve ahlaktan ayrılman için sürekli olarak zorlayacaklar. Onlara karşı dirayetini kaybettiğin an, bu görevi yapma yetisini de kaybetmiş olursun. Son nasihatime gelince, çalışkan olmalısın. Fakat öyle çalışkan olmalısın ki başkaları senin koltuğuna göz dikmekten utanmalı ve korkmalıdırlar. Ben onun gibi bu işi kesinlikle yapamam, gerçekten o daha iyi makamları hak ediyor diyebilmelidirler. Eğer çalışkanlığını yitirirsen görevini bırakmana gerek yok. Çünkü bir müddet sonra seni zaten biz görevinden alırız.


Son cümleyle genç lise müdürünün yüzünde bir gülücük belirdi. Kafasını kaldırdı ve yaşlı valiye teşekkür etti. Yanağındaki beş kırmızı parmak izi az sonra geçiyordu ama beş nasihat adeta beynine nakşetmişti.


Yıllar sonra Mili Eğitim Bakanı olarak bu anısını, eğitim yöneticilerinin katıldığı bir törende anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Yaşlı vali o gün ölmüştü. Ağlamasının sebebi ise valinin ölümüne değildi. Vali gibi davranamadığına ağlıyordu. Eğer o bembeyaz yanaklara kıyıp birkaç tokat da kendisi atabilseydi, kimse eğitim ve öğretimdeki değerlerin yozlaştığından, okulların artık eskisi gibi iyi yönetilmediğinden şikâyetçi olmayacaktı. Ama yapamamıştı.
Ve gelelim kıssadan hisseye…


Öncelikle söyleyeyim, burada geçen hikâye bir yerlerden alıntı değil. Bizzat kendim yazdım. Japon vali ve tokatlama sadece bir sembol. Elbette şiddetin her türlüsüne karşıyız. Ancak nasihatler önemli. Tarihte bizim de yöneticilere nasihatleriyle ünlü çok değerli büyüklerimiz vardı. Mesela nasihat deyince Şeyh Edebali’nin Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan damadı Osman Gazi’ye nasihati geliyor hemen aklıma. Ama bu devirde, özellikle eğitim kurumlarında bu nasihatleri dinleyecek kapasitede yöneticiler nerde? Günümüzde eğitim yöneticileri, Türk Eğitim-Sen’den sürekli şikâyet ediyorlar. Ne diyorlar? “Türk Eğitim-Sen basın açıklaması yapıyor, bize çok vuruyor!” diyorlar… Türk Eğitim-Sen size vuracak tabi. Siz o koltuklara gelirken, ya da iltimasçı ağabeyleriniz tarafından getirilirken birisi eğer bu nasihatleri suratınıza vursaydı; şimdi o makamlarda oturduğunuz her dakika bir hata yapıyor olmazdınız. Efendiler, eğer nasihatleri dinlemez, bile bile aynı hataları yapmaya devam ederseniz Türk Eğitim-Sen’in fiziki değil ama eleştiri şamarını o beyaz yanaklarınıza daha çok yiyeceksiniz haberiniz ola…
 

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir