• Sendika Üyeleri ve Yöneticileri Sendikal Faaliyetten Dolayı Farklı Bir İşleme Tâbi Tutulamaz ve Görevlerine Son Verilemez
4688 sayılı Kanunun “Sendika üyelerinin ve yöneticilerinin güvencesi” başlıklı 18. maddesin de ;“Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tâbi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.
• Sendika Üyeleri ve Yöneticilerinin Görev Yerleri Değiştirilemez
Kamu işvereni, işyeri sendika temsilcisi, sendika işyeri temsilcisi, sendika il ve ilçe temsilcisi ile sendika ve sendika şube yöneticilerinin işyerini sebebini açık ve kesin şekilde belirtmedikçe değiştiremez.
Kamu işvereni kamu görevlileri arasında sendika üyesi olmaları veya olmamaları nedeniyle bir ayırım yapamaz.” şeklinde 1. 2 ve 3 fıkrasında yer alan hükümler gereğince İşyeri temsilcileri, il, ilçe temsilcileri ile başkan ve yönetim kurulu üyeleri sendikal çalışmalardan dolayı güvenceye sahiptirler.
Dolayısıyla Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tâbi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.
• Sendika Yöneticilerinin Aylıksız İzin veya Bir Gün İzin Hakları Bulunmaktadır
Sendika veya konfederasyonu ilk genel kurula kadar sevk ve idare edecek yönetim kurulu üyeleri, genel kurulda yönetim kuruluna seçilenler ile sendika şube yönetim kurulu üyeleri seçildikleri tarihten itibaren durumlarını en geç otuz gün içinde kurumlarına yazılı olarak bildirirler. Söz konusu yöneticiler sendika tüzüğünde belirtilen hükümlere göre, ayrıca yazılı talepte bulunmaları halinde bu görevleri süresince aylıksız izine ayrılırlar. Talepte bulunmayanlar ise kurumlarındaki görevlerine devam ederler. İzine ayrılmayan yönetim kurulu üyeleri haftada bir gün kurumlarından izinli sayılırlar. Sendika yönetim kurulu üyelerinin, bu fıkrada belirtilen haklardan yararlanabilmesi için bağlı bulundukları sendikanın şube kurulması için öngörülen üye sayısına ulaşması, konfederasyon yönetim kurulu üyelerinin bu fıkrada belirtilen haklardan yararlanabilmesi için ise konfederasyona bağlı sendikaların toplam üye sayısının genel kurullarını delegelerle yapabilecek sendika üye sayısına ulaşması gerekir.
• Sendika Temsilcilerinin Haftada Dört Saat İzin Hakları Bulunmaktadır
Sendika şubeleri en az 400 üye ile kurulur. Sendika şubesi bulunmayan il ve ilçelerde il ve ilçe temsilciliği kurulabilir. İldeki üye sayısı 100 ve daha fazla olan sendikanın il temsilcisi ile ilçedeki üye sayısı 50 ve daha fazla olan sendikanın ilçe temsilcisi haftada dört saat izinli sayılır.
Aylıksız izine ayrılan yöneticilerin bu süreleri, emekli kesenekleri ve karşılıklarının yöneticisi oldukları sendikaları tarafından her ay Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına ödenmesini kabul etmeleri koşuluyla kazanılmış hak aylığı ile emeklilik hizmetine sayılır. Kurumlarından aylıksız izinli sayılan sendika, konfederasyon ve şube yönetim kurulu üyeleri ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin sağlık giderlerinin kurumlarınca karşılanmasına devam olunur.
Aylıksız izinli sayılanlardan herhangi bir nedenle sendika veya konfederasyon organlarındaki görevlerinden ayrılanlar, görevlerinin son bulması tarihinden itibaren otuz gün içinde ayrıldıkları kurum ve kuruluşa yazılı müracaat etmeleri durumunda, kamu işvereni bu kimseleri otuz gün içinde eski görevlerine ya da uygun diğer bir göreve atamak zorundadır. Otuz gün içinde görevlerine başlamak için başvurmayanlar görevlerinden çekilmiş sayılırlar.
Görevden uzaklaştırma, re’sen emeklilik, göreve son verilmesi, tayin veya sair hallerde görevlinin mahkemeye başvurması halinde, mahkeme kararı kesinleşinceye kadar sendikadaki görevi devam eder. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca İşyeri Sendika Temsilcilerinin Faaliyetleri İle Çalışmaya Devam Eden Sendika Yöneticilerine Verilecek İznin Kullandırılmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ yayınlanmıştır.
• Disiplin Kurullarında Sendika Temsilcisi Bulundurulması
Sendikaların görevlerinden bir tanesi de üyelerine hukuk konusunda yardımcı olmak onu gerektiğinde hukuki zeminlerde temsil etmektir. 4688 sayılı Kamu Çalışanları Sendikaları Kanunun gereğince üyelerimiz adına genel olarak davalar açabilmekte ve üyelerimize avukat desteği sağlayabilmekteyiz. Bu haktan birçok üyemiz ferdi olarak faydalandı, bunun yanında yetkililerin çıkarmış olduğu ve tarafımızca incelenerek eğitim çalışanı aleyhine hükümler oluşturan kanun, yönetmelik, genelge ve diğer düzenlemelere, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay nezdinde Genel Merkezimiz ve Şubelerimiz tarafından açılan davalar da kazanılarak üyelerimiz ve üye olmayan diğer kamu çalışanlarının hakları korunmuştur.
Bu hakların yanında elde ettiğimiz en büyük kazanımlarımızdan biriside üyemizin disiplin sorunlarına müdahil olabilmek onun haklarını komisyonda savunabilmektir.
17.09.1982 tarihli ve 8/5336 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 24.10.1982 tarihli ve 17848 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin bazı maddeleri, Bakanlar Kurulunun 2005/9138 sayılı Kararı ile değiştirilmiş ve 21.07.2005 tarihli ve 25882 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin “Kurulların Kuruluşuna İlişkin Esaslar” başlıklı 4. maddesindeki “(Ek fıkra: 21.07.2005)tarihli ve 25882 sayılı R.G.) Hakkında disiplin soruşturması yürütülen Devlet memurunun üyesi olduğu sendikanın temsilcisi de bu maddede belirtilen disiplin ve yüksek disiplin kurullarında yer alır. Her bir disiplin ve yüksek disiplin kurulunda görevlendirilen temsilci ilgili sendika tarafından önceden bildirilir. Bu şekilde üyesi çift sayıya ulaşan kurullarda oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın kararına itibar edilir.” hükmü gereğince 2005 yılından beri Sendikalar disiplin kurullarında temsilci bulundurma hakkı elde etmişlerdir.
Yukarıdaki değişikliğe göre; 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun 5. maddesine göre “Eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri” kolunda faaliyette bulunan tüm kamu görevlileri sendikalarınca, Milli Eğitim Bakanlığı merkezinde bulunan “Yüksek Disiplin Kurulu” ile ayrıca her ilde kurulmuş “İl Disiplin Kurulu” ve “İl Millî Eğitim Disiplin Kurulu”nda görevlendirilecek temsilcinin Sendika tarafında yetkililere bildirilmesi gerekmektedir. “Yüksek Disiplin Kurulu”, “İl Disiplin Kurulu” ve “İl Millî Eğitim Disiplin Kurulu”nda görevlendirilen sendika temsilcisinin mevzuata hâkim biri olmasına en azından disiplin, sicil ve teftiş konularındaki mevzuata hâkim olmasına dikkat edilmelidir. Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin “Kurulların görev alanları” başlıklı 8. maddesindeki; “Başbakanlık ve Bakanlıklar ile bunların bağlı kuruluşlarında görevli memurların kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile ilgili işleri memurların bağlı oldukları kurumların disiplin kurullarınca karara bağlanır. Ancak, bu kurumların illerde görevli memurlarından Bakanlar Kurulu kararı veya ortak kararlar atananlar dışındakilerin aynı disiplin cezası ile ilgili işleri hakkında karar verme yetkisi ilgili İl Disiplin Kuruluna; illerde Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı teşkilatta görevli öğretmen, yönetici, uzman ve uzman yardımcısı ile gezici öğretmenlerin kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile ilgili işleri hakkında karar verme yetkisi ise ilgili İl Milli Eğitim Gençlik ve Spor Disiplin Kuruluna aittir. Yukarıda sayılan memurların Devlet Memurluğundan çıkarma cezaları hakkında bunların bağlı bulundukları kurumların Yüksek Disiplin Kurullarınca karar verilir.” hükümlerince Disiplin Kurullarının karara bağlayacakları cezalar açıklanmıştır.
Disiplin kurulları bu hükme göre; kademe ilerlemesinin durdurulması ve üst cezalara bakmaktadırlar. Disiplin kuruluna sevke dilen personelin sendika üyesi olup olmadığı teftiş kurulu tarafından araştırılarak toplantı tarihi ve zamanı Disiplin kurulunun sendika temsilcisine bildirilmektedir. Disiplin kurullarından sendika temsilcisinin yer almadığı zamanlarda verilen cezalar idari mahkemeler tarafından iptal edilmektedir.
Disiplin kurulunun sendika temsilcisine bu şekilde bir başvuru geldiğinde disiplin kurulu toplantı tarihi ve saatinin yazılı olarak bildirilmesini istemelidir. Çünkü Bu şekildeki toplantıların genellikle tarih ve saati değiştirilebilmektedir. Bu şekilde sendika temsilcisine bildirilen tarih ve saat dışında veya sendika temsilcisinin bilgisi olmadan üye hakkında yapılacak bir toplantıda üyeye verilecek ceza idari mahkemeler tarafından iptal edilmektedir.
Çünkü Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin “Kurulların toplantı ve çalışmalarına ilişkin esaslar” başlıklı 9. maddesindeki “Toplantı gündeminin düzenlenip ilgililere dağıtılması, toplantının belirli gün, saat ve yerde yapılması, Kurul çalışmalarının gereği gibi yürütülüp sonuçlandırılması Başkan tarafından sağlanır. Kurullarda raportörlük görevi Başkanın görevlendireceği bir üye tarafından yürütülür. Üyeler kendilerine havale edilen dosyaları en geç 7 gün içinde incelerler.” Hükmü gereği bu tür bilgilerin sendika temsilcisine önceden bildirilmesi gerekmektedir. Ayrıca yine bu madde gereğince sendika temsilcisi soruşturma dosyasını inceleme hakkına sahip bulunmaktadır. Sendika temsilcisince 7 gün içinde dosyayı incelenebilir, bir usul hatası yapılıp yapılmadığı, uygun cezanın teklif edilip edilmediğine bakılabilir.
Bu tür toplantılara gitmeden önce sendika temsilcisi tarafından durumu görüşülecek personelin ismi, görev yeri ve olay hakkında araştırma ve inceleme yapılması faydalı olacaktır. 6111 sayılı Kanunla 657 sayılı Kanunun “İtiraz” başlıklı 135. maddesi; “(Yeniden düzenlenen madde: 25.02.2011 tarihli Mükerrer Resmi Gazete – 6111/113 md.) Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarına karşı disiplin kuruluna, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı yüksek disiplin kuruluna itiraz edilebilir. İtirazda süre, kararın ilgiliye tebliği tarihinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin cezaları kesinleşir. İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile karar ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde kararlarını vermek zorundadır. İtirazın kabulü hâlinde, disiplin amirleri kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen kaldırabilirler.
Disiplin cezalarına karşı idari yargı yoluna başvurulabilir” şeklinde değiştirilerek itiraz makamı olarak üst disiplin amiri yerine disiplin kurulu belirlendiğinden ve 24.10.1982 tarih ve 17848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğinin “Kurulların görev alanları” başlıklı 8. Maddesi 5. Fıkrasındaki;” İllerde Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı teşkilatta çalışan öğretmen, yönetici, uzman ve uzman yardımcısı ile gezici öğretmenlerin, kaymakam ve valilerce verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı itirazları, İl Milli Eğitim Gençlik ve Spor Disiplin Kurullarınca karara bağlanır.” hüküm gereğince üyelerimizin itiraz ettikleri tüm cezaların görüşüldüğü Disiplin Kuruluna Sendika Temsilcisi de katılmaktadır.
• Disiplin Kurullarına Katılacak Sendika Temsilcisi Hakkında;
Türk Eğitim-Sen Genel Merkezinin www.turkegitimsen.org.tr internet sitesi “Yayın Arşivi” bölümünde yer alan “Disiplin Kurullarına Katılacak Sendika Temsilcisinin El Kitabı” yayını siteden indirilerek okunmalıdır.
• Sendika Temsilcisinin Bulunmadığı Disiplin Kararları Geçersizdir
Türk Eğitim Sen olarak, Bursa İlinde üyelerimizden Faruk GÜRLER’in, sendika temsilcisinin bulunmadığı Yüksek Disiplin Kurulu Kararı ile meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılması işleminin iptali istemiyle açtığımız davada, Bursa 3. İdare Mahkemesi 2007/976 Esas, 2007/2057 Karar Sayılı ve 28.12.2007 tarihli kararıyla işlemin esas yönünden hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Bu karar davalı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından temyiz edilmiş olup, Danıştay 12. Dairesi 2008/2785 Esas, 2010/4943 Karar Sayılı ve 13.10.2010 tarihli kararı ile sendika temsilcisi yer almaksızın alınan disiplin ve yüksek disiplin kurulu kararlarının hukuka aykırı olduğu yönünde hüküm tesis ederek yerel mahkeme kararının sonucu itibariyle onanmasına karar vermiştir.
Disiplin Soruşturmalarında Avukat ve Müvekkilin Durumu
Danıştay 1. dairesinin 2002/26 Esas ve 2002/52 Karar sayılı ve 10.04.2002 tarihli kararında Disiplin soruşturmalarında Avukat ve Müvekkilin durumu aydınlatılmıştır.
Bu Danıştay kararına göre;
Hakkında ceza soruşturması yapılan bir devlet memurunun kendisi veya avukat olan vekilinin;
1- Hazırlık belgeleri ile dava ve disiplin dosyasının tamamının incelemeye,
2- İstediği belgenin bir örneğini almaya, hakkı, bulunmaktadır.
Danıştay 1. Dairesinin No: 2002/26 Esas, 2002/52 Karar ve 10.04.2002 tarihli kararında; Avukatların Kamu Kurum ve Kuruluşlarından Belge İsteme ve Örnek Alma Hakkında Danıştay Kararı
• Sendikal Faaliyetlerden Dolayı Soruşturma Açılamaz.
Sendikal hakların kullanılması niteliğindeki eylemler disiplin cezasına konu olamayacağı binlerce kez gündeme gelmiştir. Yasalar ve genelgelerle birçok kez altı çizilmiştir. Ancak idare tarafından sendikal faaliyetler halen ferdi bir davranış olarak algılanmakta ve sendikal faaliyeti yürüten sendika yöneticileri ve üyeleri de Devlet Memuru olmasından dolayı idare tarafındansoruşturmalara muhatap olmaktadırlar.
4688 sayılı kanununa tabi sendikaların yöneticileri il, ilçe ve işyeri temsilcileri ve üyeleri sendikal görevleri yanında Devlet Memurluğu görevini de yürütmektedirler. Devlet Memurluğu sıfatlarını kullanarak sendikal faaliyet ve eylemde bulunmaları imkânsızdır. Sendikal faaliyet ve eylemlerini sendikal kimlikleri ile yapmaktadırlar. Fakat sendika yöneticileri ve üyeleri kamu idareleri tarafından Devlet Memurluğu sıfatlarından dolayı sendikal faaliyetleri nedeniyle soruşturmaya konu olabilmektedirler. Kamu Görevlileri Sendikaları sivil toplum örgütü olup ne kurum olarak nede yöneticileri ve üyeleri olarak Devlet kurumlarına bağlı değillerdir.Çünkü soruşturmaya konu olan sendika yöneticileri ve üyeleri; 02.07.2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ile kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için oluşturulan, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumlulukları belirlenen hizmet kolunda kurulmuş merkezi Ankara’da bulunan konfederasyon olarak üst kuruluşuna bağlı sendikanın seçilmiş yöneticileri veya üyeleridir. Devlet organlarının; sendika yöneticileri ve üyelerini ödül, sicil ve disiplin gibi iş ve işlemlerle ilgili araştırmaya, soruşturmaya, denetlemeye ve teftiş etmeye yetkisi bulunmamaktadır.
Ceza Verebildiğiniz Personele Ödül Verme Yetkiniz De Bulunmaktadır
Yönetici konumunda olanların;
1–29.06.1930 tarih ve 1532 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanununa,
2–19.01.1943 tarih ve 5308 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4357 sayılı Hususî İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimaî Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanununa,
3–23.07.1965 tarih ve 12056 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa göre Ceza verebildiği bir personele ödül verme yetkisi de bulunmaktadır. Sendika yöneticileri ve üyeleri sendikal faaliyetleri açısından 4688 sayılı Kanuna tabi ve seçilmiş kişiler olup sendikal faaliyetleri açısından ne 657, ne 1702, ne de 4357 sayılı kanunlara bağlı bir kurum ve kişiler değildirler. Dolayısıyla yetkililerin; sendikanın yapmış olduğu bir faaliyetinden dolayı sendika yöneticileri ve üyelerine ödül verme yetkisi olmadığı gibi ceza verme yetkileri de bulunmamaktadır.
• Sendika Yöneticileri Ve Üyeleri Ödül Ve Cezaları Düzenleyen Mevzuata Tabi Değillerdir
Çünkü sendika yöneticileri ve üyeleri sendikal faaliyetler açısından;
1- 29.06.1930 tarih ve 1532 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanununa,
2- 19.01.1943 tarih ve 5308 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4357 sayılı Hususî İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimaî Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanununa,
3- 23.07.1965 tarih ve 12056 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi tutulamazlar.Soruşturmaya konu olan sendika yöneticileri ve üyeleri sendikal faaliyetleri nedeniyle kişisel ve kurumsal haklarına saygısızlık yapıldığını düşünen ilgili kişi veya kurumlar tarafından Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmalıdır.
• Sendikal Faaliyetlerden Dolayı Soruşturma Açılmasının Usul Yönünden İncelenmesi Sendika yöneticileri ve üyeleri soruşturmaya konu olan sendikal faaliyeti kapsamındaki yetkilerini Anayasanın Devletin sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirten 2. maddesi, çalışanların ve işverenlerin, üyelerinin çalışma ilişki lerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma ve bu sendikalara üye olarak bu doğrultuda etkinlik yapma hakkının bulunduğunu belirten 51. maddesi, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümlerinin uygulanacağını belirleyen 90. maddesi ve 90. maddenin bir gereği olarak; 87 ve 151 sayılı İLO Sözleşmeleri, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10. ve 11. maddesine ve 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununa, 2821 Sayılı Sendikalar Kanununa, Başbakanlık ve Bakanlık genelgelerine dayanmaktadır.
Yukarıdaki mevzuat hükümleri ile sınırları çizilen sendika yöneticileri ve üyelerinin yetkileri Uluslararası Sözleşmeler, 4688 Sayılı Yasa ve Başbakanlık Genelgeleri ile koruma altında olmasına rağmen yasal yetki sınırlarını bilmeyen yetkililer tarafından soruşturma konusu olabilmektedir.
Fakat soruşturmada yürütülen iş ve işlemelerde yetkililer tarafından;
1- 19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin,
2- 25.02.1993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 87 sayılı Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin İLO Sözleşmesinin,
3- 25.02.1993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 151 sayılı Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve istihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin İLO Sözleşmesinin,
4- 12.06.2003 tarih ve 25136 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2003/37 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin,
5- 02.06.2005 Tarih ve 25833 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2005/14 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin,
6- 30.01.2010 Tarih ve 27478 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2010/2 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin,
7- 02.07.2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikalar Kanununun,
8- 07.05.1983 tarih ve 18040 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2821 Sayılı Sendikalar Kanununun İlgili hükümlerindeki sendika yöneticileri ve üyelerinin sendikal faaliyetler kapsamında görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip oldukları, kamu çalışanlarının çıkarlarını savunmak amacıyla etkinliklerde bulunabilecekleri ve kamu makamlarının her türlü müdahalesine karşı yeterli korumadan yararlanacakları ve haklarında disiplin soruşturması yapılamayacağı ilkesine aykırı hareket edilmektedir.
Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca iç hukukumuzun bir parçası haline gelen ve bir uyuşmazlık olması halinde yasalardan önce uygulanacak olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin örgütlenme özgürlüğü ve sendikal haklara ilişkin hükümler içerdiği bilinmektedir.
• Sendika Faaliyetlerden Dolayı Soruşturma Açılmasının Mevzuat Hükümleri Açısından İncelenmesi
1- 19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesindeki;
“1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.” hükümleri ve “Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü” başlıklı 11. maddesindeki;
“1. Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, demek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir.” hükümleri ile sendika yöneticilerinin sendikal faaliyetler kapsamında görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip oldukları açık bir biçimde ortaya konmuştur. İç hukukumuzu doğrudan etkileyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de sendikal eylem ve etkinlikler nedeniyle verilen cezaları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesine aykırı bulmaktadır.
2- 25.02.1993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 151 sayılı Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve istihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin İLO Sözleşmesi’nin 3. maddesindeki; “Bu sözleşmenin uygulanması bakımından kamu görevlileri örgütü deyimi oluşumu ne olursa olsun amacı kamu görevlilerin çıkarlarını savunmak ve geliştirmek olan herhangi bir örgüt anlamına gelir” hükümleri ve aynı sözleşmenin 5. maddesi, 2. fıkrasındaki; “Kamu görevlileri örgütleri kuruluş, işleyiş veya yönetimlerinde kamu makamlarının her türlü müdahalesine karşı yeterli korumadan yararlanacaklardır.” hükümleri ile kamu çalışanların çıkarlarını savunmak amacıyla etkinliklerde bulunabilecekleri ve kamu makamlarının her türlü müdahalesine karşı yeterli korumadan yararlanacakları açıkça kabul edilmiştir.
3- 25.02.1993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 87 Sayılı Sendika Özgürlüğüne Ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin İLO Sözleşmesi’nin 3. maddesindeki;
“1. Çalışanların ve işverenlerin örgütleri, tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahiptirler.
2. Kamu makamları, bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdırlar.” hükümleri ve aynı sözleşmenin 8. maddesindeki;
“1. Çalışanlar ve işverenler bunlara ait örgütler, bu Sözleşme ile kendilerine tanınmış olan hakları kullanmada, diğer kişiler veya örgütlenmiş topluluklar gibi yasalara uymak zorundadır.
2. Yasalar, bu sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verecek nitelikte olamaz veya zarar verecek şekilde uygulanamaz.” hükümleri ile kamu makamlarının çalışanların örgütlerinin faaliyetlerinin yapılmasına engel olunmamasını ve müdahaleden sakınılmasını, kamu çalışanlarının örgütünün kendi amaçları doğrultusunda düzenlemiş olduğu iş ve işlemler nedeniyle cezalandırılamayacağı ve yasaların sendikal haklara ve özgülüklere zarar verecek nitelikte olamayacağı ve zarar verecek biçimde uygulanamayacağı açık bir biçimde ortaya konmuştur.
4- 02.07.2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikalar Kanununun “Sendika üyelerinin ve yöneticilerinin güvencesi” başlıklı 18.maddesindeki; “Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.” hükümleri ile sendika yöneticilerinin sendikal faaliyetler kapsamında farklı bir işleme tabi tutulamayacağı ve görevlerine son verilemeyeceği açık bir biçimde ortaya konmuştur.
5- 12.06.2003 tarih ve 25136 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2003/37 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin 2. maddesi, 2. fıkrasındaki; “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 15’inci ve 399 sayılı KHK’nin 17’nci maddesi hükümleri gereği sendika yöneticisi kamu görevlilerinin, kamu görevleri ile ilgili olmayan konularda yapacakları basın açıklamaları ve mesai saatleri dışında sendikal faaliyetlere katılanlar hakkında disiplin soruşturması yapılmayacaktır.” hükümleri ile sendika yöneticisi kamu görevlilerinin, kamu görevleri ile ilgili olmayan konularda yapacakları basın açıklamaları ve mesai saatleri dışında sendikal faaliyetlere katılanlar hakkında disiplin soruşturması yapılamayacağı açık bir biçimde ortaya konmuştur.
6- 02.06.2005 Tarih ve 25833 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2005/14 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin 7. maddesindeki; “Sendika ve konfederas-yon il ve ilçe temsilcileri ile sendika şubesi, sendika ve konfederasyon yöneticilerinin yürütmekte oldukları sendikal faaliyetler kapsamında, görevleri ile ilgili olmayıp doğrudan yapacakları basın açıklamaları hakkında disiplin soruşturması yapılmayacaktır.” hükümleri ile sendika yöneticilerinin sendikal faaliyetler kapsamında, görevleri ile ilgili olmayıp doğrudan yapacakları basın açıklamaları hakkında disiplin soruşturmasına konu yapılamayacağı açık bir biçimde ortaya konmuştur.
7- 30.01.2010 Tarih ve 27478 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2010/2 Sayılı Başbakanlık Genelgesinin 2. maddesindeki; “Sendika ve konfederasyon il ve ilçe temsilcileri ile sendika şubesi, sendika ve konfederasyon yöneticilerinin yürütmekte oldukları sendikal faaliyetler kapsamında yapacakları basın açıklamaları, disiplin soruşturmasına konu yapılmayacaktır.” hükümleri ile sendika yöneticileri ve üyelerinin sendikal faaliyetler kapsamında yapacakları basın açıklamaları, disiplin soruşturmasına konu yapılamayacağı açık bir biçimde ortaya konmuştur.Tüm bu mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; Kamu idareleri uluslararası sözleşmelerden varlık bulan sendikal hakları hiçbir şekilde dikkate almadan, sendika yöneticisi, temsilcisi ve üyesi olan kamu çalışanlarına ilişkin eylemlerinde sendika kavramını, sendikal faaliyeti göz ardı etmeden, uluslararası sözleşmeler, yasa ve diğer mevzuat hükümleri gereği yapılması gerekenleri yapmadan, genelgeleri geçiştirmeden, yanlı işlemler tesis etmeden, takdir hakkını kısıtlamadan yukarıda sıraladığımız mevzuat hükümlerine göre sendika yöneticileri ve üyelerine soruşturma açamaz.
Çünkü Kamu yetkilileri görevi gereği yasaları bilebilecek, okuduğu yasa hükümlerini kavrayabilecek bir mevkidedir. Keyfi uygulamalarda bulunmaması gerektiğinin bilincinde olması gerekmektedir.
Ancak bütün bunlara rağmen sendikal kimlikler görülmeyerek yok sayılmakta, Anayasa’dan, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinden, İLO sözleşmelerinden 4688 ve 2821 Sayılı Kanunlardan ve ilgili Başbakanlık ve Bakanlık genelgelerinden bihaber davranılmaktadır.
• Sendikal Faaliyetlerden Dolayı Soruşturma Açılmasının Ceza Yönünden İncelenmesi
Anayasa’dan, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinden, İLO sözleşmelerinden 4688 ve 2821 Sayılı Kanunlardan ve ilgili Başbakanlık ve Bakanlık genelgeleri ile güvence altına alınan sendikal faaliyet hakkı Türk Ceza Kanunu ile de korunmaya alınmıştır.
12.10.2004 tarih ve 25611 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun“Sendikal Hakların Kullanılmasının Engellenmesi” başlıklı 118. maddesindeki;
“(1) Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” hükümleri ve aynı kanunun “Görevi Kötüye Kullanma” başlıklı 257. maddesi, 1. fıkrasındaki; “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükümleri ile görevi kötüye kullanma, sendikal faaliyetlerin engellenmesi açık bir biçimde ortaya konmuştur.Kimse, kendisine kanunların verdiği bir yetkiyi kötüye kullanma hakkına sahip değildir. Sendikal hakları ve faaliyetleri kısıtlamak kimsenin haddi de değildir. Sendika yöneticileri ve üyelerine soruşturma açılması için yetkili amirlerin onay vermeleri ile müfettişlerin yaptığı soruşturmada; Anayasa’dan, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinden, İLO sözleşmelerinden, 4688 ve 2821 Sayılı Kanunlardan ve Başbakanlık genelgelerinden alınan yetki ile oluşan sendikal kimlikler görülmeyerek, ceza teklif etmeleri ve yetkili amirlerin ceza vermeleri görevi kötüye kullanma, sendikal faaliyetlerin engellenmesi kapsamında değerlendirilebilecektir.
• İş Bırakan Memura Ceza Verilemez
Danıştay 12. Dairesi 2005/313 Karar ve 2004/4643 Esas sayılı kararı ile memur sendikacılığı tarihi açısından çok önemli bir karar vermiş, Danıştay’ın bu önemli kararında, sendikanın aldığı karar uyarınca işe gelmeyen memura disiplin cezası verilmesinin, 4688 Kanununa ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu belirtmiştir. Bilindiği üzere Sendikamız 25 Kasım 2009 tarihinde iş bırakma kararı almıştır. Memur Sendikalarının Yönetim Kurullarının Sendikal Haklar çerçevesinde üyelerinin mesleki, sosyal ve ekonomik hakları ile ilgili olarak sendikaya bağlı tüm şube ve temsilciliklerinin bir (1) günlük iş bırakma eylemi kararları almış ve bu kararlar uyarınca 25 Kasım 2009 tarihinde Memur Sendikalarına üye çalışanlar tüm yurt genelinde iş bırakmıştır.
Her ne kadar 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/C-b maddesi gereği özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek fiili aylıktan kesme cezasını gerektiren fiil ve haller arasında sayılmışsa da, sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak mali, sosyal, mesleki hak ve menfaatlerin korunması için 25 Kasım 2009 tarihinde demokratik ve sendikal haklar kullanılmıştır. Sendikal faaliyetlere katılmak Anayasa tarafından güvence altına alınmıştır. Bu sebeple sendika üyelerine eyleme katılmalarından dolayı herhangi bir cezai işlem yapılamaz.
Bu anlamda 4688 sayılı kanununun “Sendika üyelerinin ve yöneticilerinin güvencesi” başlıklı 18. maddesinde; “Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tâbi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.” hükümleri bulunmaktadır.
Bu hükme göre; üyesi olduğu sendikanın aldığı karar gereğince bir gün iş bırakan memura ceza verilemez.Üyesi olduğu sendikanın aldığı karar gereğince bir gün iş bırakan memura soruşturma açılması için yetkili amirlerin onay vermeleri ve ceza teklif etmeleri iş bırakma faaliyetinin engellenmesi kapsamında Türk Ceza Kanununun “Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi” başlıklı 118.maddesindeki;
“(1) Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” hükümleri gereğince suç unsurunu oluşturmaktadır.
Gerek ilgili yasalar, gerekse yerleşmiş Danıştay içtihatları gereği sendikal faaliyetten dolayı herhangi bir ceza yaptırımı uygulanamaz.
25 Kasım 2009 tarihindeki iş bırakma eylemi Türk Eğitim-Sen Genel Merkezinin 03.11.2009 tarih ve 1 sayılı “Eylem” konulu sendika üyelerine yaptığı çağrı üzerine gerçekleştirilmiştir. Aşağıda sunacağımız mahkemelerin kararlarında sendikanın aldığı bu karar uyarınca işe gelmeyen memura disiplin cezası verilmesi 4688 sayılı Kanuna ve uluslararası sözleşmelere aykırı görülmüştür.
1-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 21.04.2009 tarih ve 6895901 başvuru sayılı kararı “Başvuru No: 68959/01 /Strazburg, TARİH: 21 Nisan 2009
Konu
: İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşmenin 34. Maddesi uyarınca yapılan başvuru.
Sonuç: AİHM Oy birliği ile
1-AİHM’nin 11. maddesinin ihlal edildiğine,
2-a-AİHM’nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içerisinde miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak savunması Devlet tarafından başvurana yargılama, masraf ve giderleri için 1.500 Euro ödenmesine,
b-Söz konusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına,
3-Adil tatmine ilişkin diğer tüm taleplerin reddine.”2-Danıştay 12. Dairesinin 2005/313 Karar ve 2004/4643 Esas sayılı kararı“Olayda, davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan, üretimden gelen güçlerini kullanma çağırışına uyarak 11.12.2003 tarihinde göreve gelmediği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği dolayısıyla 657 sayılı. Yasanın 125/C-b maddesi anlamında özürsüz olarak göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür.
Bu durumda, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis olunan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet görülmemiştir.”
3-Mersin İdare Mahkemesinin 2003/813 Karar ve 2002/1295 Esas sayılı kararı “Bakılan davada; davacının, üyesi olduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak kamu görevlilerinin içinde bulunduğu mali sıkıntıların kısmen düzeltilmesi ve kamuoyunca bilinen bu sıkıntıların yine kamuoyuna anlatılarak desteğinin sağlanması amacıyla 1.I2. 2000 tarihinde yurt çapında gerçekleştirilen bir gün süreyle göreve gelmeme eylemine katıldığı anlaşılmakta olup, davacının sendikal faaliyet niteliğindeki söz konusu fiilin 657 sayılı Anayasanın 125/C-b maddesinde öngörülen izinsiz ve mazeretsiz olarak göreve gelmemek fiili kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.
Bu durumda; davacının üzerine atılı olan özürsüz olarak bir gün göreve gelmeme fiilinin sübuta ermediği anlaşıldığından, söz konusu filinden dolayı 1/30 oranında aylık kesimi cezasıyla tecziyesi yolundaki işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.”
4-Danıştay 11. Dairesinin 2005/861 Karar ve 2002/871 Esas sayılı kararı “Dosyanın incelenmesinden, davalı idare bünyesinde sözleşmeli personel olarak görev yapan davacının 20.4.1995 tarihinde yapılan bir günlük iş bırakma eylemine katılması nedeniyle yaptırılan soruşturma sonucunda;
1. Bölge Disiplin Kurulunun 29.11.1995 tarih ve 1995/186 sayılı kararıyla eylemine uyan Personel Yönetmeliğinin 100/5. maddesi uyarınca tecziyesine ancak eylemin Türkiye genelinde ve eyleme katılımın fazla olması, temel amacın memurlara sendikal hakların verilmesi, ücretlerin yükseltilmesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi gibi sosyal içerikli talepleri ihtiva etmesi hususları dikkate alınarak Aynı Yönetmeliğin 105. maddesi delaletiyle 99. maddesi uyarınca kınama cezası ile tecyizesine karar verildiği ve 1. Bölge Başmüdürünün onayıyla davacıya ayrıca bir günlük sözleşme ücreti kesintisi uygulandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda gerek 399 sayılı KHK de gerekse TCDD Personel Yönetmeliği ve idare ile davacı arasında imzalanan sözleşmede 1 veya 2 gün özürsüz işe gelmeme halinde disiplin cezası olarak uygulanan aylıktan kesme cezası dışında, sözleşme ücretinden kesinti yapılabileceği yolunda herhangi bir düzenleme bulunmadığından, 1. Bölge Başmüdürünün onayıyla davacının sözleşme ücretinden bir günlük kesinti yapılmasına ilişkin işlemde ve bu işleme karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.”
5-Danıştay 12. Dairesinin 2008/225 Karar ve 2005/5767 Esas sayılı kararı“Olayda, davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan, üretimden gelen güçlerini kullanma çağırışına uyarak 11.12.2003 tarihinde göreve gelmediği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği, dolayısıyla 657 sayılı Yasanın 125/C-b maddesi anlamında özürsüz olarak göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür.Bu durumda, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis olunan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.”
6-Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2004/1738 Karar ve 2004/1013 Esas sayılı kararı“Olayda, davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak, sağlık hakkı, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin iş güvencesi ve özlük haklarıyla ilgili, Sağlık Bakanlığı Bütçesi Genel Kurulda görüşülmeden önce hükümeti uyarmak amacıyla 05.11.2003 tarihinde iş bırakma ve yavaşlatma eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında gerçekleştirdiği eylemin mazeret olarak kabulünün gerektiği, dolayısıyla 657 sayılı Yasanın 125/C-a maddesinde öngörülen fiilin sübuta ermediği anlaşılmakla davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir.”
7-Danıştay 12. Dairesinin 2005/3529 Karar ve 2005/4499 Esas sayılı kararıAnkara 9. İdare Mahkemesinin 2004/1738 Karar ve 2004/1013 Esas sayılı kararının onanması kararı.
8-Danıştay 12. Dairesinin 2004/4148 Karar ve 2004/4209 Esas sayılı kararı“Olayda; davacının, üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak kamu görevlilerinin içinde bulunduğu mali sıkıntıların kısmen düzeltilmesi ve kamuoyunca bilinen bu sıkıntıları yine kamuoyuna anlatarak desteğinin sağlanması amacıyla 11.12.2003 tarihinde 1 gün göreve gelmemek eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmıştır. Bu durumda, sendikal faaliyet kapsamında bir gün göreve gelmemek fiilinin mazeret olarak kabulü gerektiğinden, 657 sayılı kanunun 125/C-b maddesinde öngörülen “özürsüz olarak bir gün göreve gelmemek” fiilinin sübuta ermediği sonuç ve kanaatine varıldığından, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
9-Kayseri 1. Asliye Mahkemesinin 2006/234 Karar ve 2001/340 Esas Sayılı Kararı Konu: 01 Aralık 2000 günü 1 günlük iş bırakma Hüküm: Sanıkların üzerine atılı 765 Sayılı TCK’nın 236/1–2 maddesinde tarif edilen suçun oluşmadığından CMK’nın 223/(2) – a maddesi uyarınca beratına”
10-İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Satılmış ve Diğerleri/Türkiye Davası “Başvuru No:74611/01, 26876/02 ve 27628/02 Strazburg 17 Temmuz 20076 Mart 1998 tarihinde, o gün 7.00-15.00 saatleri arası ile 15.00-23.00 saatleri arası çalışan başvuranlardan iki grup, çalışma koşullarını protesto etmek amacıyla iş yavaşlatma eylemi çerçevesinde üç saat süreyle görev yerlerini terk etmişlerdir. Bu eylem sırasında araçlar gişelerden para ödemeden geçmiştir.
1. Başvuruların birleştirilmesine yapılan yargılama neticesinde 1998/447K, 1998/151E sayılı kararı ile sendikal faaliyetleri sebebi ile ceza verilmiş ve verilen ceza Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 1999/10183E, 2000/780K sayılı kararı ile temyizen incelenerek bozulmuştur. Yargıtay ilamının gerekçesi ise Anayasanın 53. maddesi, 657 sayılı kanunun 22. maddesinde yapılan değişiklikler ve Uluslararası Çalışma Örgütünün (İLO) 87 ve 151 sayılı sözleşmeleri gösterilerek sendikanın amaçları doğrultusunda üyelere etkinlikte bulunabilme olanağının sağlanmış olmasından bahisle suç unsurunun oluşmadığına kanat getirilmiştir. Yüksek Mahkeme Kararından anlaşılacağı üzere sendikal eylemlere katılımdan dolayı sendika üyelerine herhangi bir ceza verilemeyeceği bir kez daha teyit edilmiştir.
14-İzmir 3. İdare Mahkemesinin 2010/1522 Karar ve 2000/793 Esas sayılı kararıTürk Eğitim Sen’in almış olduğu karar neticesi 25 Kasım 2009 tarihinde memurlar bir gün iş bırakma eylemi gerçekleştirmiş. Bu eyleme katılanlara İzmir İli Tire Kaymakamlığınca disiplin cezası uygulanması üzerine bu cezaların iptali için Türk Eğitim Sen tarafından idare mahkemelerinde iptal davaları açılmıştı.
Açılan bu davalarda
İzmir 3. İdare Mahkemesinin 2010/1522 Karar ve 2000/793 Esas sayılı kararı ile “…. her ne kadar 25.11.2009 tarihinde yapılan eyleme katıldığı ve göreve gelmediği açık ise de, anılan fiilin, genel olarak demokratik bir baskı grubu olduğu kabul edilen ve davacının üyesi olduğu sendikanın çağrısı üzerine, çözümlenemeyen parasal hakları ile çalışma şartlarının düzeltilmesine ilişkin taleplerinin ilgililere duyurulabilmesi ve bu konuya yönelik kamuoyu oluşturulabilmesi amacıyla 25.11.2009 tarihinde toplu olarak yapılan eyleme örgütsel disiplin gereği katılmasından ibaret olduğu açık olduğundan, söz konusu fiilin sendikal faaliyet kapsamında bir mazeret olarak değerlendirilerek disiplin cezası gerektiren ve maddede ifade edilen “göreve gelmemek” fiilinin dışında tutulması gerekirken, davacının anılan fiili nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde anılan mevzuata ve hukuka uyarlık bulunmamaktadır. …” şeklinde bir gün iş bırakmanın sendikal faaliyet olduğuna karar vermiştir.
Bir günlük İş bırakma eylemine daha önce katılan devlet memurlarına verilen cezalar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 21.04.2009 tarih ve 68959–01 başvuru sayılı kararı ve İnsan Hakları Mahkemesi (Satılmış ve Diğerleri/Türkiye) Kararlarında devletimiz tazminat cezalarına çarptırılmış ceza verilen memurlara tazminatlar ödenmiştir. Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin “87 Sayılı Sözleşme” ile “ Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunmasına ve İstihdam Koşullarının belirlenmesi Yöntemlerine ilişkin 151 Sayılı Sözleşmelerin varlığı da tartışmasızdır. Bu sözleşmeler kabul edilmiş olmakla, Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca artık iç hukuktaki bir hüküm gibi uygulanması gerektiği kabul edilmektedir.
Görüldüğü gibi Ulusal ve Uluslararası Sözleşmelerden doğan haklar için günümüze kadar hukuki içtihatlar oluşmuştur. Ayrıca; Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının 2008/24 nolu genelgesinin son paragrafında “…yapılan soruşturmalarla getirilen tekliflerin hukuki nitelendirilmesinin yapılarak disiplin cezası teklifinde bulunulması “ ibaresi bulunmaktadır. Bu ibareye göre; İş bırakma eylemine daha önce katılan personele verilen cezaların Danıştay ve İnsan Hakları Mahkemelerinde iptal edilmesi neticesinde yukarıda sıraladığımız mahkemelerce verilen hukuki kararların da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu kararlara göre 1 gün iş bırakılmasına sendikanın yetkili organlarınca karar alınması halinde ceza verilmesi mümkün bulunmamaktadır.
• Afiş Asma Hakkında Mahkeme Kararı
25.11.2009 tarihinde iş bırakma eylemine ilişkin olarak “Haydi İnsanca Yaşamak, Adil Bir Ücret, Toplu Sözleşme ve Grev Hakkı için 25 Kasımda İş Bırakmaya-Türkiye Kamu-Sen” yazılı afişlerin Sivas ilinde belirtilen yerlere asılması talebiyle yapılan başvurunun reddedilmesine dair tesis edilen Sivas Valiliği işlemi Sivas İdare Mahkemesinin 2009/1202 esas ve 2010/411 Karar ve 22.04.2010 tarihli kararı ile iptal edilmiştir.
Mahkeme kararın gerekçesinde Toplantı ve gösteri ve bu amaca yönelik diğer faaliyet ve etkinliklerin bir temel hak olduğu ve ancak Anayasa’da yer alan belli nedenler ile sınırlanabileceği, bu hakkın kısıtlanmasının demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olacağına yer vermiştir.
• Sendika Yöneticilerine, Basına Yaptıkları Açıklama Nedeniyle Soruşturma Açılamaz Ve Disiplin Cezası Verilemez
Türk Eğitim-Sen Osmaniye Şube Başkanı Ahmet Rasim ASKER’i ve Eski Şube Sekreteri Ahmet KANDEMİR’i temsilen Türk Eğitim Sen olarak açılan davalarda; Adana 2. İdare Mahkemesi’nin 2011/1237 Esas, 2012/181 Karar ve 14.02.2012 tarihli kararı ile Osmaniye Şube Başkanı Ahmet Rasim ASKER’in kınama cezası ve Adana 1. İdare Mahkemesi’nin 2011/1235 Esas, 2012/730 Karar ve 02.05.2012 tarihli kararı ile Osmaniye Eski Şube Sekreteri Ahmet KANDEMİR’in uyarma cezası ile tecziyelerine ilişkin işlemlerde isnad edilen suçlamaların sendikal faaliyet kapsamında değerlendirilmesi ve sendika üyelerinin menfaati için yetkili makamlara başvuru ve basına açıklama yapma haklarının bulunduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığının Basın Açıklamaları Hakkındaki 13.03.2009 Tarih ve 5199 Sayılı Görüşü
Özet:
Sendikanızda Şube Başkanlarınız ve İl temsilcilerinizin zaman zaman yaptıkları basın açıklamalarının yasal dayanağının 4688 sayılı Kanunda açık bir şekilde gösterilmediğinden bahisle, mezkur konu hakkında 13.03.2009/5199Diyanet-Sen Şube Başkanlarınız ve İl temsilcilerinizin zaman zaman yaptıkları basın açıklamalarının yasal dayanağının 4688 sayılı Kanunda açık bir şekilde gösterilmediğinden bahisle, mezkur konu hakkında Başkanlığımız görüşünün tesis edilerek tarafınıza bildirilmesi hususunu talep eden ilgi yazı incelenmiştir. Bilindiği üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun Devlet Memurlarının ödev ve sorumluluklarının belirlediği ikinci bölümünün “Basına bilgi veya demeç verme” başlıklı değişik 15 inci maddesinde “Devlet Memurları, kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir. Askeri hizmet ile ilgili bilgiler özel kanunların yetkili kıldığı personel dışında hiç bir kimse tarafından açıklanamaz.”
Ayrıca 12.06.2008 tarih ve 25136 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan (2003/37) Başbakanlık Genelgesinin 2 nci maddesinin 2 nci fıkrasında “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 15 inci ve 399 sayılı KHK’nin 17 nci maddesi hükümleri gereği sendika yöneticisi kamu görevlilerinin, kamu görevleri ile ilgili olmayan konularda yapacakları basın açıklamaları ve mesai saatleri dışında sendikal faaliyetlere katılanlar hakkında disiplin soruşturması yapılmayacaktır.” ifadesi ve 02.06.2005 tarih ve 25833 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan (2005/14) Başbakanlık Genelgesinin 7 nci maddesinde ise “Sendika ve konfederasyon il ve ilçe temsilcileri ile sendika şubesi, sendika ve konfederasyon yöneticilerinin yürütmekte oldukları sendikal faaliyetler kapsamında, görevleri ile ilgili olmayıp doğrudan yapacakları basın açıklamaları hakkında disiplin soruşturması yapılmayacaktır.” ifadesi bulunmaktadır. Sendikal faaliyetlere dair yapılacak basın açıklamaları yukarıda yer verilen mevzuat çerçevesinde gerçekleştirilecektir.
• MEB; Sendikal Faaliyetlere Katılanlara Ceza Verilemeyeceğini Kabul Etmiştir
Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk Müşavirliği 27.02.2012 tarihli, 17848 sayılı ve “Sendika Eylemi ” konulu yazıları ile Danıştay 12. Dairesinin 2004/4148 Karar ve 2004/4209 Esas sayılı kararındaki “Olayda; davacının, üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak kamu görevlilerinin içinde bulunduğu mali sıkıntıların kısmen düzeltilmesi ve kamuoyunca bilinen bu sıkıntıları yine kamuoyuna anlatarak desteğinin sağlanması amacıyla 11.12.2003 tarihinde 1 gün göreve gelmemek eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmıştır. Bu durumda, sendikal faaliyet kapsamında bir gün göreve gelmemek fiilinin mazeret olarak kabulü gerektiğinden, 657 sayılı kanunun 125/C-b maddesinde öngörülen “özürsüz olarak bir gün göreve gelmemek” fiilinin sübuta ermediği sonuç ve kanaatine varıldığından, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.” Açıklamalarına atıfta bulunarak sendikal faaliyetlere katılımın özür kabul edilmesi gerektiğini bildirdi.
• Basına Bilgi ve Demeç Verme Yasağının Anlamı
Devlet memurlarının, basına bilgi ve demeç vermesine ilişkin düzenleme 657 sayılı Kanunun 15. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede, memurların kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi ve demeç veremeyecekleri belirtilmiştir. Bu konudaki bilgilerin Bakanlık merkez veya taşra teşkilatında ancak Bakanın yetkili kılacağı görevli, illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından yapılabileceği yine aynı maddede düzenlenmiştir. Ancak, bu madde de bir nokta sürekli olarak gözden kaçmakta ve maddenin yanlış yorumu gerçek yorum olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.
657 sayılı Kanunun “Basına Bilgi ve Demeç Verme” başlıklı 15. maddesinde; “Devlet Memurları, kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli; illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir.
Askeri hizmet ile ilgili bilgiler özel kanunların yetkili kıldığı personel dışında hiç bir kimse tarafından açıklanamaz.” hükümleri yer almaktadır.12.5.1982 tarih ve 2670 sayılı Kanunun 7’inci maddesi ile değişik bu maddenin gerekçesinde ise, “Kamu görevlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak basın organlarıyla radyo ve televizyon kurumlarına bilgi ve demeç vermeye kimlerin yetkili olduğu belirtilmekte ve idarenin halkla ve kamuoyuyla münasebetlerinde insicamlı bir münasebet sağlamak amacıyla bu madde konulmuştur.” açıklamalarına yer verilmiştir. Yine Danıştay Başkanlığı tarafından 1988/1504 Esas, 1989/519 Karar ve 1996/814 Esas, 1988/1927 Karar sayılı kararlarda basına ve bilgi ve demeç verme kapsamı içine sokulan çeşitli eylemlerin bu kapsama girmediğine karar verilmiştir.
Yukarıda belirtilen hüküm ve açıklamalardaki önemli noktalar şu şekildedir.
1-Madde de memurların kamu görevleri hakkında basına açıklama yapamayacağı belirtilmektedir.
2-Maddenin gerekçesinde, “kamu görevlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak” basına açıklama yapılamayacağı ve idarenin halkla ve kamuoyuyla münasebetlerinde insicamlı bir münasebet sağlamak amacıyla maddenin düzenlendiği belirtilmiştir.
Bu çerçevede, memurun görevin oluş süreciyle ilgili basına bilgi ve demeç veremeyeceği çok açık olarak ortaya çıkmaktadır. Yani Kanun koyucu bir görevi yürüten memurun yaptığı göreve ilişkin bilgi vermesinin yasak olduğunu belirtmektedir.
Örnekler
1-Maliye Bakanlığında maaş artışlarına ilişkin çalışma yapan bir birimde görevli bir memurun maaş artışlarının ne/nasıl olacağına dair basına bilgi vermesi suç, ancak maaş artışlarına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararının yayımlanmasından sonra yapılan zammın düşük olduğunu ve geçinmesinin zor olduğunu bir basın organına açıklaması suç değildir. Yine bir denetim görevlisinin yaptığı denetime ilişkin bilgiler vermesi suç olmakla birlikte, denetimin hizmetin kalitesini yükselteceği veya denetim yöntemlerinde bir yöntem değişikliği önermesi veya denetim hizmetinin zorunlu olduğu yönünde basın organlarına yapacağı açıklamalar suç değildir.
2-Aynı şekilde bir Devlet Personel Uzmanının hazırlık çalışma grubunda yer aldığı 657 sayılı Reform tasarına ilişkin bilgi vermesi suç ancak bu reform çalışmasıyla ilgili olmaksızın, 657 sayılı Kanunun aksayan yönlerine ilişkin bilimsel içerikte makale yayınlaması televizyon ve gazetelere açıklama yapması suç değildir.
3-Bir öğretmenin okul içindeki idari işleyişe (örneğin okul müdürünün işleri nasıl yürüttüğüne ilişkin bilgi vermesi) ilişkin basına bilgi vermesi suç ancak mesleğin daha ileriye gitmesine ilişkin öneriler sunması, maaş artışlarını eleştirmesi suç değildir.
• Memurlar Köşe Yazarlığı Yapabilir mi?
657 sayılı Kanunun Basına bilgi veya demeç vermeyi düzenleyen 15. maddesinde; “Devlet Memurları, kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir. Askeri hizmet ile ilgili bilgiler özel kanunların yetkili, kıldığı personel dışın da hiç bir kimse tarafından açıklanamaz.” hükmü yer almaktadır. Bu Kanunun 125. maddesinde; Yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermenin kınama cezasıyla tecziye edileceği hüküm altına alınmıştır.
Yine Bu Kanunun Ticaret ve diğer kazanç getirici faaliyetlerde bulunma yasağını düzenleyen 28’inci maddesinde; “Memurlar Türk Ticaret Kanununa göre (Tacir) veya (Esnaf ) sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamaz, ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamaz, ticari mümessil veya ticari vekil veya kollektif şirketlerde ortak veya komandit şirkette komandite ortak olamazlar. (Görevli oldukları kurumların iştiraklerinde kurumlarını temsilen alacakları görevler hariç). Memurların üyesi oldukları yapı, kalkınma ve tüketim kooperatifleri ile kanunla kurulmuş yardım sandıklarının yönetim ve denetim kurulları üyelikleri görevleri ve özel kanunlarda belirtilen görevler bu yasaklamanın dışındadır. Eşleri, reşit olmayan veya mahcur olan çocukları, yasaklanan faaliyetlerde bulunan memurlar bu durumu 15 gün içinde bağlı oldukları kuruma bildirmekle yükümlüdürler.” hükümleri yer almaktadır. Bu hükümler çerçevesinde, görevi dışındaki konularda köşe yazısı veya makale yazılmasında herhangi sakınca bulunmamaktadır. Ayrıca, köşe yazarlığı yapılması ticari bir getiri sağlamakla birlikte kişiye tacir veya esnaf sıfatı kazandırmaz. Nitekim köşe yazarlarından memur veya öğretim görevlisi olan birçok yazar bulunmaktadır. Ancak, yetkili olunmayan konularda açıklama yapılmamalıdır.
• Memur Siyasi Yazılar Yazabilir mi?
657 sayılı Kanunun “Tarafsızlık ve Devlete Bağlılık” başlıklı 7. maddesinde “Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar. Devlet memurları her durumda Devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler .” hükümleri bulunmakta olup, basına bilgi veya demeç vermeyi düzenleyen “Basına Bilgi Veya Demeç Verme” başlıklı 15. maddesinde; “Devlet Memurları, kamu görevleri hakkında basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç veremezler. Bu konuda gerekli bilgi ancak bakanın yetkili kılacağı görevli illerde valiler veya yetkili kılacağı görevli tarafından verilebilir. Askeri hizmet ile ilgili bilgiler özel kanunların yetkili, kıldığı personel dışın da hiç bir kimse tarafından açıklanamaz.” hükümleri yer almaktadır. Ayrıca; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun “Ticaret Ve Diğer Kazanç Getirici Faaliyetlerde Bulunma Yasağı” başlıklı 28. maddesinde “Memurlar Türk Ticaret Kanununa göre (Tacir) veya (Esnaf ) sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamaz, ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamaz, ticari mümessil veya ticari vekil veya kollektif şirketlerde ortak veya komandit şirkette komandite ortak olamazlar. (Görevli oldukları kurumların iştiraklerinde kurumlarını temsilen alacakları görevler hariç). Memurlar, meslekî faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir işyerinde veya vakıf üniversitelerinde çalışamaz.” hükümleri bulunmaktadır.Ayrıca, 125. maddesinde Devlet Memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller açıklanmıştır.Bu bağlamda 125. maddenin (E) bendinde; “Devlet memurluğundan çıkarma: Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarmaktır.Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, “kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme”, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak,
b) Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek,
c) Siyasi partiye girmek,
d) Özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmemek,
e) Savaş, olağanüstü hal veya genel afetlere ilişkin konularda amirlerin verdiği görev veya emirleri yapmamak,
f ) Amirlerine, maiyetindekilere ve iş sahiplerine fiili tecavüzde bulunmak,
g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak,
h) Yetki almadan gizli bilgileri açıklamak,
ı) Siyasi ve ideolojik eylemlerden arananları görev mahallinde gizlemek,
j) Yurt dışında Devletin itibarını düşürecek veya görev haysiyetini zedeleyecek tutum ve davranışlarda bulunmak,
k) 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanuna aykırı fiilleri işlemek.” hükümleri bulunmaktadır.
Yukarıda yer verilen hükümler çerçevesinde devlet memurunun ticari kazanç getirici faaliyette bulunmaları yasaklanmış olup, bu kapsam dışında olan faaliyetler ise belirtilmiştir. Özel kanun hükümleri uyarınca serbest bırakılan faaliyetler hariç Devlet memurları bu yasaklara uymak zorundadırlar. İdeolojik veya siyasi faaliyetler ilişkin olarak 657 sayılı Kanunun değişik maddelerinde kısıtlayıcı hükümler yer almaktadır. Konuya ilişkin olarak disiplin cezaları ve cezaları gerektiren fiil ve halleri düzenleyen 125. maddede yer verilmiştir.
Bu çerçevede devlet memurun 657 sayılı Kanunun 28. maddesi ve özel kanun hükümleri ile serbest bırakılanlar dışında gelir getirici faaliyetlerle iştigal etmesi yasaklanmıştır. İdeolojik ve siyasi faaliyetlere ilişkin yasakların bazıları sadece kurumda işlenmesi halinde müeyyide olmasına karşılık bazı fillerin işlenildiği yer değil fiilin işlenilmesi esas alınmıştır. Devlet memurunun görevi dışındaki konularda köşe yazısı veya makale yazılmasında herhangi sakınca bulunmamaktadır. Ayrıca, köşe yazarlığı yapılması ticari bir getiri sağlamakla birlikte kişiye tacir veya esnaf sıfatı kazandırmaz. İnternet sitesinde ideolojik veya siyasi yazı yazma hususunda 125. maddenin (E) bendinde yer alan
“b) Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek,” hükmünden dolayı sorun çıkabilmektedir.
• Zorunlu Görev Yeri Değişiklikleri Cezalandırma Aracı Olarak Kullanılabilir mi?
Kamu görevlilerinin görev ve görev yerlerini değiştirme konusunda idarelere tanınan takdir yetkisinin kamu yararı amacına ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılması zorunlu olup; bu hususun sağlanması için de idarenin takdir yetkisi içinde tesis ettiği işlemlerde hukuken geçerli nedenlere dayanması gereklidir.
Zorunlu görev yeri değişikliklerinin bir cezalandırma aracı olarak kullanılması, eğitim çalışanlarının görev güvencelerini tümüyle ortadan kaldırabilecek boyutlara ulaşmıştır. İşin bu yönü kişiseldir. İstek dışı yer değişikliklerinin kamuyu, kamu yararını ilgilendiren yönü de vardır. Gözlemlerimiz, deneyimlerimiz ve eğitim çalışanları ile olan yakın ilişkilerimiz, bizi, isteği dışında her an görev yerinin değiştirilebileceğini düşünen bir eğitim çalışanın çalışma isteğinin, dolayısıyla iş veriminin önemli oranda azaldığı sonucuna götürmektedir. Bu nedenle kamunun gördüğü zarar, somut olarak saptanamasa bile, kolaylıkla kestirilebilir. Öyle ise, istek dışı görev yeri değişiklikleri neden bu yoğunluktadır? Sorunun doğru yanıtı, çözümünün de ilk adımıdır.
Zorunlu görev yeri değişikliklerinin düzenlemelere yansıyan gerekçesi, kamunun ve görev yeri değiştirilenin zarara uğramasının önlenmesidir. Bu gerekçe, görev yeri değişiklikleri ile kimi olumsuz davranışlar önlenebilecekse doğru sayılabilir.
Oysa görev yeri değişiklikleri ile önlenemeyecek olumsuz eylem, davranış ve uygulamalar, önlenebilenler yanında önemsiz kalır. Disiplin yaptırımı uygulanmasını gerektiren eylemlerin tümüne yakın bölümü, yer değiştirme gerekçesi olarak kullanılmaktadır. Bu yaygın uygulama, her şeyden önce yasa koyucunun amacı ile çelişmektedir. Çünkü kamu görevlilerine uygulanacak disiplin yaptırımlarını belirlerken yasa koyucunun gerçekleştirmek istediği amaç, disiplin kurallarına aykırı eylemlerin önlenmesidir. Söz konusu eylemlerin önlenmesi için disiplin cezaları dışında (zorunlu görev yeri değişikliği türünden) bir araca başvurulması, belli bir amaca ulaşmak için yasanın ve hukukun öngörmediği bir aracın kullanılması niteliğindedir. O nedenledir ki yönetim hukuku ilkeleri, zorunlu yer değişikliklerinin cezalandırma aracı olarak kullanılmasına izin vermemektedir. Ne var ki eğitim bürokrasisi, yönetim hukuku ilkelerinin neye izin verdiğine, neye vermediğine bakmamaktadır. Onun içindir ki hukuka aykırı uygulamalar, her geçen gün azalacağına artmaktadır. Her zorunlu yer değiştirme işleminin yargıya götürülmesi, o işlemlerin sözünü ettiğimiz yönetim hukuku ilkelerine uygun olup olmadığının saptanması, sonu gelmez uyuşmazlıklara yol açmakta ve çalışma barışını ortadan kaldırmaktadır.
29.06.1930 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 1702 sayılı “İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun”un, 19.01.1943 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 4357 sayılı “Hususî İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimaî Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun”un ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun hiçbir yerinde zorunlu yer değişikliği ile ilgili bir ceza bulunmaktadır.
• Sendikamızın Rozetini Takabilirsiniz
Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü koordinesinde hazırlanmış olan “Hoş Geldin Öğretmenim” adlı aday öğretmen rehber kitabının “Personel, görev yaptığı yerin, mezun olduğu okulun, hükümetçe özel günler için çıkarılan rozetler ile üye olduğu sendikanın, Türk Bayrağı ve Atatürk’ün rozeti dışında rozet, işaret, madalya, madalyon, kolye, nişan vb. şeyler takmamalıdır.” ifadeleri bulunmaktadır.