Kadro Konusu AKP’nin Namus Borcudur

Kadro Konusu AKP’nin Namus Borcudur

Bir gün içinde yaşanan gelişmeler sonucunda, 64. Hükûmet yıkıldı ve kısa bir zaman diliminde Binali Yıldırım Başbakanlığında 65. Hükûmet kuruldu. Böylece 2002 yılı Kasım ayından bu yana AKP, sekizinci tek parti hükûmetini oluşturmuş oldu. Yeni kurulan hükûmete bir kez daha başarılar dilerken, ülkemizin içinde bulunduğu bu tarihi süreçte Hükûmetin omuzlarında çok büyük bir sorumluluk bulunduğunu da hatırlatmak istiyorum.

Yaşanması muhtemel siyasi gelişmeleri bir tarafa bırakacak olursak 65. Hükûmet, bir sonraki genel seçime yani 2019 yılına kadar ülkemize hizmet edecek. Bu bakımdan Hükûmetin açıklamış olduğu program, toplumumuzun bütün kesimleri için büyük önem taşıyor. İçinde bulunduğumuz coğrafya açısından da büyük bir değişim ve dönüşüm sürecinin yaşanmakta olduğu bu dönemde açıklanan 65. Hükûmet Programına baktığımızda ne yazık ki, çalışanlarımız adına olumlu hiçbir projeye rastlayamıyoruz. Devlette devamlılık ilkesi çerçevesinde iktidar değişiminde bile hükûmetlerin yarım bıraktığı işlerin tamamlanma, yükümlülüklerin yerine getirilme zorunluluğu bulunmasına rağmen bir başka AKP hükûmeti olan 64. Hükûmetin yarıda bıraktığı hiçbir sorunun yeni hükûmetin gündemine dahi giremediğini görüyoruz. Bu sorunların başında da elbette Ahmet Davutoğlu’nun “Çözdük” dediği taşeron çalışanlarının kadroya geçirilmesi geliyor. Sabık başbakan, 22 Mart 2016’da AKP grup toplantısında yaptığı açıklamada,  “Kamuda çalışan tüm taşeron işçileri kadroya alıyoruz. Hem asıl hem de yardımcı işlerde çalışan işçilerimizi kadroya almaya karar verdik. Böylece dışarda kalan tek bir taşeron işçi kalmayacak. Hayırlı, uğurlu olsun!” demiş, gece geç saatlere kadar yaptıkları çalışma sonucunda kanun taslağına son şeklini verdiklerini belirtmişti. Bu açıklamanın üzerinden 2 aydan fazla zaman geçmesine rağmen ortada ne bir kanun tasarısı ne de taslak metin var. 720 bin taşeron çalışanı aileleriyle birlikte yaklaşık 3 milyon kişinin umutla beklediği kadro konusunda o günden bugüne hiçbir somut gelişme yaşanmadığı gibi, 65. Hükûmetin bu sorunu tamamen yok saydığını üzülerek görüyoruz.

Hükûmet programında çalışma yaşamına dair olarak ele alınan metinde “Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetleri olarak bugüne değin çalışma barışını, çalışma hayatında hakkaniyeti ve insani çalışma ortamlarının tesis edilmesini esas aldık. 65. Hükûmet döneminde de evrensel standartlarda ve uluslararası taahhütlere uygun, kaliteli ve güvenceli bir çalışma hayatını tam olarak tesis etmeyi hedefliyoruz… Kısmi zamanlı çalışma, staj, prim desteği gibi araçlarla ve bilgi toplumu şartlarında gelişen yeni işlerle genç ve kadın istihdamını artıracak bir çalışma ortamı oluşturacağız.” denmektedir.

Buradan anlaşılan taşeron sisteminin ortadan kaldırılarak, hakkaniyete uygun, güvenceli ve örgütlü bir istihdam sistemi getirmek yerine, daha esnek, daha az güvencesi olan bir istihdam sisteminin amaçlanmış olduğudur.

Bununla birlikte Hükümet programında 4/B’li, 4/C’li ve diğer sözleşmeli personele ilişkin olarak da herhangi bir ifade yer almamakta, çalışanların, özellikle kamu görevlilerinin ücretlerinin reel olarak artırılması için herhangi bir tedbir ya da plan bulunmamaktadır. Ayrıca, ataması yapılmayan yüzbinlerce öğretmen adayı, 450 bin İ.İ.B.F. mezunu, sayıları bir milyonu aşan meslek yüksek okulu mezunları, iş umuduyla KPSS kapısında bekleyen milyonlarca genç işsiz, sağlıkta atama bekleyen binlerce genç, geçim acziyeti içinde olan emeklilerimiz de 65. Hükümetin programı ve öncelikleri arasında kendilerine yer bulamamışlardır.

Ama programda; “Bir yandan vesayetçi bir şekilde kurgulanarak demokratik doğasından koparılmış parlamenter sistemin yol açtığı siyasal istikrarsızlıklar, öte yandan Yeni Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu etkin ve dinamik yönetim dolayısıyla, başkanlık sisteminin mevcut yapımıza en uygun yönetim modeli olduğuna inanıyoruz… Başkanlık sistemi öncelikli olmak üzere sistem sorununa bulunacak çözüm, ülkemizin temel hedeflerine çok daha hızlı ulaşmasını sağlayacaktır.” ifadelerine yer verilmiştir. Programda vesayetten bahsedilirken, yüzde 50’ye yakın oy alarak iktidara gelmiş ve henüz 7. ayını dahi doldurmamış bir hükümetin neden görevden ayrılmak zorunda kaldığından bahsedilmemesi, vesayetçi anlayışın sürekli başka mihraklarda aranması da ayrı bir ironi oluşturmaktadır.

Ülkemizi bir sonraki olağan genel seçim tarihi olan 2019 yılına taşımak üzere iktidara gelmesi gereken Hükümetin, başkanlık sistemi hedefiyle adeta kendi kendini feshetme amacıyla yola çıkması, Devletimizin selameti açısından hiç de hayırlı sonuçlar doğurmayacaktır. Son dönemde şirketlere atanan kayyımlar vasıtasıyla birçok holdingin adeta tasfiye sürecine girdiğine şahit olmuştuk. Şimdi ise 65. Hükümet, ülkemizin ve çalışanlarımızın içinde bulunduğu sorunları görmezden gelerek ve kendisini yalnızca başkanlık sistemine hizmet etmeye adayarak adeta parlamenter sisteme atanmış yeni bir kayyım muamelesi yapmaktadır.

Bu bakımdan sistem tartışmaları bir tarafa atılmalı ve hükümet 78 milyon vatandaşın kendisine verdiği yetkiyi sonuna kadar kullanarak sorunlarımızı çözecek öneriler geliştirilmelidir. Siyasette dün dündür, bugün bugündür anlayışıyla çıkılan yolda varılacak menzil hezimetin ötesine geçmeyecektir. 64. Hükümetin başta taşeron çalışanların kadroya geçirilmesi için başlattığı çalışmaya diğer tüm sözleşmeli, vekil ve geçici personel ile üniversite mezunu işçiler de dâhil edilerek bir an önce tamamlanmalı, çalışanlarımızın ekonomik sorunlarını çözecek tedbirler geliştirilmelidir.

Bu konu verilen onca sözün ardından artık AKP’nin ve başbakan kim olursa olsun, görevdeki başbakanın namus borcu olmuştur ve bundan kaçış yoktur.

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir