Dava Açma Hakkınız Devam Etmektedir

Dava Açma Hakkınız Devam Etmektedir

SAVUNMA HAKKI KUTSALDIR

Uluslararası Sözleşmeler, Anayasamız ve yasalarımız; adil yargılanma hakkını, hak arama hürriyetini ve kamu görevlilerinin savunma hakkını açıkça düzenlemiştir. Kuşkusuz bu düzenlemelerin kaynağı evrensel nitelikteki hukukun temel ilkelerine dayanmakta, savunma hakkının kutsal olduğunu da ortaya koymaktadır. 

15 Temmuz 2016 tarihinde Devletimize ve milletimize karşı gerçekleştirilen alçakça saldırının sorumlularının mutlaka cezalandırılması gerektiği açıktır. 

Fakat gerçeğin ortaya çıkması, suçsuz olan insanların ayrılabilmesi için mutlaka soruşturma sürecinin titizlikle ve usulüne uygun şekilde yürütülmesi, adaletin hakkaniyetle tesisi bakımından kişilere kendini savunabilme hakkının tanınması gereklidir. Buna bağlı olarak, etkin bir savunmanın yapılabilmesi, sağlıklı bir muhakeme ile en adil bir sonuca ulaşılabilmesi içinde isnadın varlığı ve isnadın açıkça ilgiliye bildirilmiş olması da mutlak gereklilik arz etmektedir. Uluslararası sözleşmeler ve Anayasa hükümleri gereğince, olağanüstü hal dönemlerinde de olsa, OHAL gerekçe olarak gösterilerek gerçekleştirilen işlemlerin, devletimizin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri ile T.C. Anayasasında yer alan hükümler doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 


Soruşturma sürecinin, yukarıda belirtilen temel ilkeler doğrultusunda titizlikle ve usulüne uygun şekilde yürütülmesi, kişilere kendini savunabilme hakkının tanınması gereklidir. Suçsuz insanların da suçlularla aynı kefeye konulması halinde bu durumdan kamu vicdanı son derece rahatsız olacak, Devlete ve adalete olan güven duygusu sarsılacaktır. Sürecin objektif ve adil bir biçimde yürütülmesi, kurunun yanında yaşında yanmaması gerekmektedir.
 

Suçsuz insanların da suçlularla aynı kefeye konulması halinde bu durumdan kamu vicdanı son derece rahatsız olacak, Devlete ve adalete olan güven duygusu sarsılacaktır. 

 

Ancak gelinen süreçte; daha önce FETÖ/PDY soruşturması kapsamında görevden uzaklaştırılmış olan kamu görevlilerine hangi gerekçe ile FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlandırıldıkları bildirilmemiştir.

 

İlgililere en kutsal haklar arasında olan savunma hakkı dahi tanınmamış nihayetinde 672 sayılı OHAL KHK'sı ile binlerce kamu görevlisinin işine son verilmiştir. 

 

Türk Eğitim Sen olarak, kişilerin neyle suçlandıklarını dahi bilmeden, savunma hakları engellenerek, terör örgütü üyeliği gibi ağır bir suçla itham edilmesi ve bu gerekçe ile kamu görevinden çıkarılmak gibi ağır yaptırımla karşı karşıya bırakılmasından dolayı üzüntü içerisindeyiz. 

 

Unutulmamalıdır ki, adaletin sahibi Devlettir. Her kaybın telafisi vardır; ancak vatandaşların adalete olan güveni yok edildiğinde TEMEL yıkılmış demektir. İdam mahkûmuna bile son sözü sorulurken; bugün binlerce memur, bırakın savunma hakkını kullanabilmeyi, ne ile suçlandığını dahi bilmeden ihraç edilmiştir.


Bu durum, derin izleri uzun yıllar hissedilecek ciddi sosyal tahribatlara neden olacaktır. Devlet, buna gözünü yumamaz, duymazdan gelemez! 


672 sayılı KHK ile başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın kamu görevinden çıkarılan kişilere ayrıca tebligat yapılmayacaktır. Bu sebeple, kamu görevinden çıkarılma işlemine karşı yargı yoluna başvurmak isteyen kişiler bakımından 01.09.2016 tarihi itibarıyla dava açma süresi başlamıştır.  Dava açmak isteyen üyelerimize şubelerimiz tarafından hukuki destek verilecektir.

 

DAVA AÇMA HAKKINIZ VARMIDIR?

 

01.09.2016 tarihli ve 29818 (Mükerrer) Sayılı Resmî Gazete yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin "Kamu personeline ilişkin tedbirler" başlıklı 2. maddesindeki, "(1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan;
a) Ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden,
b) Ekli (2) sayılı listede yer alan kişiler Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından,
c) Ekli (3) sayılı listede yer alan kişiler Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatından,
ç) Ekli (4) sayılı listede yer alan kişiler Sahil Güvenlik Komutanlığı teşkilatından,
başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir."
hükümleri ile kamu görevinden çıkarılanların dava açma hakları bulunmakta mıdır?

Kamuoyunda 672 sayılı KHK hükümleri ile kamu görevinden çıkarılanların dava açma haklarının olmadığı yönünde yanlış bir algı mevcuttur.

 

KHK'YA DAVA AÇILAMAYACAĞI DOĞRU MUDUR?


Şöyle ki;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "3. Görev ve yetkileri" başlıklı 148. maddesi 1. fıkrasındaki; "Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz." hükümlerine göre olağanüstü hal kapsamında çıkarılan 01.09.2016 tarihli ve 29818 (Mükerrer) Sayılı Resmî Gazete yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin "Kamu personeline ilişkin tedbirler" başlıklı 2. maddesi ile görevine son verilen kamu görevlilerinin dava açamayacakları yönünde bir kanı bulunmaktadır.

Burada bahsi geçen Olağanüstü Hal Kapsamında çıkartılan KHK'lere şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamayacağıdır.

Buradaki durum kamu görevlileri ile ilgili değildir.

Bu durum;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "5. İptal davası" başlıklı 50. maddesindeki; "Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, iktidar ve Ana muhalefet partisi Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir. İktidarda birden fazla siyasî partinin bulunması halinde, iktidar partilerinin dava açma hakkını en fazla üyeye sahip olan parti kullanır." hükümlerinde bahsi geçen özellikle Ana muhalefet partisi veya 110 milletvekilinin imzası ile söz konusu KHK ile ilgili Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılamayacağı ile ilgilidir. 

 

DİREKT OLARAK ANAYASA MAHKEMESİNDE VEYA AİHM DE DAVA AÇILABİLİR Mİ?


Esasında yukarıda yer verdiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "3. Görev ve yetkileri" başlıklı 148. maddesi 1. fıkrasındaki; "Anayasa Mahkemesi, kanun hükmünde kararnamelerin  Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler." hükümlerine göre kanun hükmünde kararnamelerin Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetleme görevi Anayasa Mahkemesinin görevi olduğundan 672 sayılı KHK hükümleri ile kamu görevinden çıkarılanların da dava açacağı mahkeme Anayasa Mahkemesidir.
 

Fakat yine yukarıda yer verdiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "3. Görev ve yetkileri" başlıklı 148. maddesi 1. fıkrasındaki; "Olağanüstü hallerde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz." hükümlerine istinaden  672 sayılı KHK hükümleri ile kamu görevinden çıkarılanlar Anayasa Mahkemesinde dava açamayacaklardır.

 

Bu durumda iç hukuk yolları tüketilmiş olacaktır.  Dolayısıyla 17.07.2004 tarih ve 25525 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2004/7547 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önündeki Yargılama Sürecine Katılan Kişilere İlişkin Avrupa Sözleşmesi" gereğince tüm iç hukuk yoları tüketildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru hakkınız bulunmaktadır.

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma" başlıklı 90. maddesi son fıkrasındaki; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükümlerince 19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir.


Dolayısıyla yukarıda Anayasa Mahkemesinde dava açamazsınız dememize rağmen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "3. Görev ve yetkileri" başlıklı 148. maddesi 3. fıkrasındaki; "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır." hükümlerince, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin aşağıda yer verdiğimiz maddelerine aykırılık iddiası ile dava açılabilecektir.


Şöyle ki;

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "C. Suç ve cezalara ilişkin esaslar" başlıklı 38. maddesinin aşagıdaki fıkralarındaki; "1-Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

 

4-Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.

 

6-Ceza sorumluluğu şahsîdir." hükümlerine göre; ceza sorumluluğu şahsîdir, kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

 

19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin "Cezaların yasallığı" başlıklı 7. maddesindeki; "1-Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre bir suç sayılmayan bir fiil veya ihmalden dolayı mahkum edilemez. Yine hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
2- Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir fiil veya ihmal ile suçlanan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir."
hükümlerine göre suçun işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre bir suç sayılmayan (Sendika üyeliği, bankaya para yatırma, dernek üyeliği vb) bir fiil veya ihmalden dolayı suçlu sayılarak kamu görevinden çıkarılamaz.

 

19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesindeki; "1.Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.

2.Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.

3.Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:

a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;

c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;

e) Duruşmada kullanılan dili anlama dışı veya konuşma dışı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak." hükümlerine göre soruşturma açılmadan, savunma alınmadan suçlu sayılarak kamu görevinden çıkarılamaz.


Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 tarih ve 217A(III) sayılı Kararıyla ilan edilen ve 27.05.1949 tarih ve 7217 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 11. maddesindeki; " 1. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu
olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal yada uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlusayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. "
hükümlerine göre  işlendiği sırada suç sayılmayan bir eylemden dolayı kimse savunma alınmadan yargılanmadan suçlanamaz.

Kısacası yukarıda uzun uzun anlattığımız mevzuat hükümlerine göre direkt olarak Anayasa Mahkemesine oradan alınacak cevaba göre AİHM veya direkt olarak AİHM başvurma hakkınız bulunmaktadır.

 Benzer bir olayda Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İdare Mahkemesine aşağıdaki savunma yapılmıştır.

Bu savunmada göstermektedir ki, yetkili mahkeme İdare Mahkemesi değildir.

Fakat hem Anayasa Mahkemesinin hem de AİHM'sinin iç hukuku bitirmeden dava açtığınız gerekçesiyle red ya da takipsizlik kararı verebilme ihtimali göz önünde bulundurularak biz İdare Mahkemesinden hukuki mücadeleye başlanılması kanaatindeyiz.

 

DAVA AÇMA VE SAVUNMA HAKKI YASAL GÜVENCE ALTINA ALINMIŞTIR

 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 tarih ve 217A(III) sayılı Kararıyla ilan edilen ve 27.05.1949 tarih ve 7217 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. maddesindeki;  "Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır." hükümlerinced ava açma ve savunma hakkı Uluslararası Sözleşme ile güvence altına alınmıştır.

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "A. Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesi 1. fıkrasındaki; "Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükümlerince dava açma ve savunma hakkı Anayasal güvence altına alınmıştır.

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "2. Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence" başlıklı 129. maddesi 2. ve 3. fıkralarındaki; "Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.

Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.

Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz." hükümlerince savunma hakkı tanınmadan ceza verilemeyeceği, disiplin kararlarının yargı denetimi dışında bırakılamayacağı Anayasal güvence altına alınmıştır.
 

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Müracaat, Şikayet ve Dava Açma" başlıklı 21. maddesi 1. fıkrasındaki; "Devlet memurları kurumlarıyla ilgili resmi ve şahsi işlerinden dolayı müracaat; amirleri veya kurumları tarafından kendilerine uygulanan idari eylem ve işlemlerden dolayı şikayet ve dava açma hakkına sahiptirler." hükümlerince dava açma ve savunma hakkı yasal güvence altına alınmıştır.

 

Yine 23.07.2016 tarihli ve 29779 Sayılı Resmî Gazete yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin "Yürürlüğün durdurulması" başlıklı 10. maddesindeki; "(1) Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez." hükümlerince görevden alınma işlemine idari mahkemelerinde dava açılabilir, sadece bu davalarda yürütmeyi durdurma istenemez.

 

Fakat görevden çıkarmalar 667 sayılı KHK ile yapılmayıp dava açılmasını önlemek amaçlı 672 sayılı KHK ile başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın kamu görevinden çıkarılma işlemleri yapılmıştır.

 

Yukarıda da mevzuat hükümlerine dayanarak yer verdiğimiz üzere direkt olarak Anayasa Mahkemesine oradan alınacak cevaba göre AİHM veya direkt olarak AİHM başvurma hakkınız bulunmaktadır.
 

Fakat hem Anayasa Mahkemesinin hem de AİHM'sinin iç hukuku bitirmeden dava açtığınız gerekçesiyle red ya da takipsizlik kararı verebilme ihtimali göz önünde bulundurularak biz İdare Mahkemesinden hukuki mücadeleye başlanılması kanaatindeyiz.

 

Bu minvalde;
 

60 GÜN İÇİNDE DAVA AÇILMASI GEREKMEKTEDİR

 

20.01.1982 tarih ve  17580 Sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Dava açma süresi" başlıklı 7. maddesindeki; "1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

Tarihi izleyen günden başlar." hükümlerine göre görevden alınmaların 60 gün içinde tebliğ tarihinden itibaren dava açmaları gerekmektedir.

 

GÖREVDEN ALINANLARA TEBLİGAT TARİHİ 1 EYLÜL 2016'DIR

 

01.09.2016 tarihli ve 29818 (Mükerrer) Sayılı Resmî Gazete yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin "Kamu personeline ilişkin tedbirler" başlıklı 2. maddesindeki, "Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz." hükümlerince tebliğ tarihi olan 1 Eylül 2016 tarihinden itibaren dava açma süresi olan 60 gün başlamıştır.

 

20.01.1982 tarih ve  17580 Sayılı  resmi gazetede yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Sürelerle ilgili genel esaslar" başlıklı 8. maddesindeki; "1. Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar.

 

2. Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar." hükümlerine göre dava açma süresinin son günü 31 Ekim 2016 Pazartesi tarihidir.

 

ÖZEL DURUMLARDA ÜST MAKAMA BAŞVURARAK GÖREVE İADENİZİ TALEP EDEBİLİRSİNİZ

 

Ayrıca; 20.01.1982 tarih ve  17580 Sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Üst makamlara başvurma" başlıklı 11. maddesindeki; "1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır." hükümlerince  bazı kişiye özel durumlar örneğin savcılıktan takipsizlik kararı olanlar için idareye; idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması için başvuru yapabilirsiniz. Bu başvuru dilekçesi dava açma süresi dondurur.  İdareden red cevabı gelirse Kamu Denetçiliği Kurumuna (Ombudsman) da başvurabilirsiniz.

 

Biz bazı kişiye özel durumlar hariç örneğin savcılıktan takipsizlik kararı olanlar için idareye başvurmadan direkt dava açılmasını önermekteyiz.

 

YARGI KARARI İLE GÖREVİNİZE GERİ DÖNEBİLİR MİSİNİZ?

 

667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin "Kamu görevlilerine ilişkin tedbirler" başlıklı 4. maddesi 2 fıkrasındaki; "(2) Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır." hükümlerince görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez.

 

KHK'nin bu maddesinde zikredilen görevine son verilenlerin bir daha normal yollardan kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceğidir.

 

Burada hakkınızda yapılan görevden alınma işlemine açacağınız iptal davasında; idare mahkemesi görevden alma işlemi iptal ederse görevinize geri dönebilirsiniz. 

 

İDARE MAHKEMESİNDE İPTAL VE TAM YARGI DAVASI AÇMANIZ GEREKMEKTEDİR

 

20.01.1982 tarih ve  17580 Sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "İptal ve tam yargı davaları" başlıklı 12. maddesindeki "İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır." hükümlerine göre yapılan işlemin iptali ve tam yargı talepli yani tüm özlük ve maddi haklarını yasal faiz ile birlikte talep eden idari dava açacaklardır.

 

AÇILACAK DAVADA DAVALININ YANİ HASMIN BELİRLENMESİ ÖNEMLİDİR


20.01.1982 tarih ve 17580 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "İlk inceleme üzerine verilecek karar" başlıklı 15. maddesi 1. fıkrası ( c ) bendindeki; "c) 3/f bendine (14.madde/3-f) Husumet,) göre, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması halinde, dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebliğine, Karar verilir." hükümlerine göre açılacak davada davalının yani hasmın belirlenmesi önemlidir.

 

Dava dilekçelerinde davalı kısmına 1-Başbakanlık 2-Görev yapılan kurum (örneğin; Milli Eğitim Bakanlığı) birlikte hasım gösterilerek dava açılabilecektir. Bu durumda mahkemeye sunulacak dilekçe sayısının 3 adet olmasına dikkat edilmelidir. 

 

Hasım dava açılırken yanlış veya eksik belirlenmiş ise,  mahkeme hasım düzeltme kararı vererek gerçek hasmı veya hasımları belirleyecek ve davacıdan ek tebligat parası talep edecektir.

 

DAVA AÇILACAK MAHKEME GÖREVDEN ALINAN İLİN BAĞLI OLDUĞU İDARİ MAHKEMELERDİR

 

Dava açılacak Mahkeme; 20.01.1982 tarih ve  17580 Sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kamu görevlileri ile ilgili davalarda yetki" başlıklı 33. maddesi 2. fıkrasındaki; "2. Kamu görevlilerinin görevlerine son verilmesi, emekli edilmeleri veya görevden uzaklaştırılmaları ile ilgili davalarda yetkili mahkeme, kamu görevlisinin son görev yaptığı yer idare mahkemesidir." hükümlerince görevden alınan ilin bağlı olduğu idari mahkemelerdir.

 

Fakat daha önce Emniyet Teşkilatında görevine son verilen Polis Memurları hakkında  görevden alınan ilin bağlı olduğu idari mahkemelerde dava açılmasına karşın Danıştay Ankara İdare Mahkemesine adres göstermiştir.

 

Ankara dışında bir ilden dava açılacak ise, bulunulan ilde idare mahkemesi varsa, Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesine gönderilmek üzere bulunulan ildeki nöbetçi idare mahkemesine sunularak, idare mahkemesi bulunmayan bir ilden dava açılacak ise, Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesine gönderilmek üzere bulunulan ildeki nöbetçi asliye hukuk mahkemesine sunulacak dilekçe ile dava açılabilecektir.

 

Bu davayı "Duruşma Talepli" de açabilirsiniz.

 

Şöyle ki; 20.01.1982 tarih ve  17580 Sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Duruşma" başlıklı 17. maddesindeki; "1. Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve yirmibeşbin Türk Lirasını aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı yirmibeşbin Türk Lirasını aşan vergi davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır.

2. Temyiz ve istinaflarda duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesi kararına bağlıdır.

3. Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir.

4. 1 ve 2 nci fıkralarda yer alan kayıtlara bağlı olmaksızın Danıştay, mahkeme ve hakim kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir.

5. Duruşma davetiyeleri duruşma gününden en az otuz gün önce taraflara gönderilir." hükümlerine göre duruşma talepli dava açma hakkınız bulunmaktadır.

 

Bu bağlamda İdare mahkemelere açılacak olan görevden alınma işlemin iptal edilerek göreve iade edilmesi ve görevden ayrı bırakıldığı süre boyunca alamadığı özlük haklarının geri iadesi ile yine görevden ayrı bırakıldığı süre içerisinde alamadığı tüm maddi haklarının (maaş-ek ders ve diğer ödemeler) yasal faizi ile birlikte ödenmesi talebinde bulunabilirsiniz. İdare Mahkemesince bu göreve talepleriniz uygun görülürse görevinize geri dönebilir ve alamadığınız özlük ve maddi haklarını alabilirsiniz.

 

Bu işlemi avukatla yada avukatsız olarak bireysel yapabilirisiniz avukata gerek yoktur.

 

İdare mahkemesi taleplerinizi red ederse mahkeme kararının sonuç bölümünde yazan ( …… kararın tebliğ tarihi izleyen … gün içerisinde …….. mahkemesine temyiz yolu açık olmak üzere .. " uyarısı dikkate alınarak Bölge İdare Mahkemesine veya Danıştay'a itiraz-temyiz hakkınız bulunmaktadır.

 

20.01.1982 tarih ve  17580 Sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Temyiz" başlıklı 46. maddesi (c) bendindeki; "Danıştay dava dairelerinin nihai kararları ile bölge idare mahkemelerinin aşağıda sayılan davalar hakkında verdikleri kararlar, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştay'da, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde temyiz edilebilir:

c) Belli bir meslekten, kamu görevinden veya öğrencilik statüsünden çıkarılma sonucunu doğuran işlemlere karşı açılan iptal davaları." hükümlerince Danıştay'da temyiz etme hakkınız bulunmaktadır.

 

Danıştay bu talebiniz red ederse Danıştay dava daireleri üst kurluna itiraz etme hakkınız bulunmaktadır.

 

İşte tüm bu iç hukuk yoları tüketildikten sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkınız bulunmaktadır. 

 

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU HAKKINIZ BULUNMAKTADIR

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının; "3. Görev ve yetkileri" başlıklı 148. maddesinin fıkralarındaki; "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.

Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir." hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkınız bulunmaktadır. 

 

Bu bağlamda bireysel başvuru kapsamında tüm iç hukuk yollarını tüketildikten sonra Anayasa Mahkemesine göreve iade talebinde bulunabilirsiniz. Anayasa Mahkemesince bu göreve iade talebiniz uygun görülürse görevinize geri dönebilirsiniz.

 

Anayasa Mahkemesine göreve iade talebiniz red edilirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru hakkınız bulunmaktadır.

 

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BAŞVURU HAKKINIZ BULUNMAKTADIR

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma" başlıklı 90. maddesi son fıkrasındaki; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükümleri ile Uluslararası Sözleşmeler iç hukukumuzun bir parçası haline getirilmiştir.

 

Türkiye tarafından 3 Temmuz 2002 tarihinde Strasbourg'da imzalanan "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önündeki Yargılama Sürecine Katılan Kişilere İlişkin Avrupa Sözleşmesi 12.05.2004 tarih ve 25460 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önündeki Yargılama Sürecine Katılan Kişilere İlişkin Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesi uyarınca iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir.

 

Dolayısıyla 17.07.2004 tarih ve 25525 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2004/7547 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önündeki Yargılama Sürecine Katılan Kişilere İlişkin Avrupa Sözleşmesi" gereğince tüm iç hukuk yoları tüketildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru hakkınız bulunmaktadır.

 

Anayasa Mahkemesinden göreve iade talebiniz red edilirse bu defa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurarak göreve iade, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilirsiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince bu göreve iade talebiniz uygun görülürse görevinize geri dönebilirsiniz.

 

Bu süreç 3-5 yıl arasında bir sürede sonuçlanacaktır.
 

Ahmet KANDEMİR

Türk Eğitim Sen ve Türkiye Kamu Sen Osmaniye İl Başkanı

 

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir