Bir Varmış Bir Yokmuş…

Bir Varmış Bir Yokmuş…

huseyinozer

Çocukluğunuzda dinlediğiniz masalları hatırlıyor musunuz? Hepsi, “Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…” diye başlar ve masalın gerisi gelirdi. Zaman geçti, aile büyüklerinden bu masalları dinleyerek uyuyan çocuklar çoktan büyüdü. Büyüdü büyümesine ama çoğu uyumaya devam ediyor…

Çocukları büyürken ve vatandaşları uyurken, Türkiye’nin gündemi de baş döndürücü bir hızla değişmeye devam ediyor. Her gün sayfalar dolusu yazıya konu olabilecek onlarca önemli olay cereyan ediyor. Bu hızlı haber akışı beynimizi adeta uyuşturmuş durumda. Toplum olarak hangi olaylara nasıl tepki vereceğimizi de şaşırdık. Birileri “aaa!.. kuşa bak…” deyip her seferinde dikkatleri başka yöne çekmeyi başarıyor. Çok önemli olaylar bile bir yıl içinde unutuluyor. Ya da hafızalara bilinçli olarak çeşitli yöntemlerle ve masallarla format atılıyor. Masalı seven bir toplumuz vesselam…

Türkiye, Uğur Dündar öncülüğünde gelişen toplum haberciliği sayesinde seneler boyu gerçek haberleri alıyor; düzenbazların, hilekârların, dolandırıcıların, vurguncuların, mafyanın, gıda terörü yaratanların yüzüne tükürüyordu. Şimdiki medya yalaka, yandaş, kayırmacı olarak bilfiil bu rezilliklerin göbeğinde olduğu ve tükürülecek işleri bizzat kendisi yaptığı için ülkede olup biten gerçek hadiseleri gündeme taşıma gereği bile duymuyor. Sadece kendine verilen görevi yapıyor, şimdi moda olan bir deyişle medya kendine verilen rolü oynuyor. Tirajı düşük birkaç gazete, reytingi diplere inmiş birkaç televizyonda gerçek haberler çıksa bile toplum zaten hipnoz durumunda olduğu için pek sallayan da olmuyor.  Olsun, biz halen uykuya dalmamış ve sihre teslim olmamış az sayıdaki insan için yazmaya devam ediyoruz. Gün gelecek, büyü bozulacak ve “Fareli Köyün Kavalcısı”nın peşinde giden bu milyonlarca insan da hipnozdan kurtulacaktır.

Atv’de yakın geçmişte bir dizi film vardı hatırlarsınız, Süper Baba… Oya Küçümen’in kadife sesiyle içimizi ısıtan Yeni Türkü’ye ait o jenerik müziğinin sözlerini hatırlıyor musunuz? Bana bir masal anlat baba…

 

Bana bir masal anlat baba
İçinde denizler balıklar
Yağmurla kar olsun
Güneşle ay

Baba bir masal anlat bana
İçinde bütün oyunlarım
Kurtla kuzu olsun
Şekerle bal

 

Evet, her gün yeni bir masal dinliyorsunuz. Neden bu yazı böylesine uzun diyebilirsiniz? Masallar biraz uzunca olur. Bir masal da benden olsun. Şimdi size birilerinin masal diye tabir ettiği gerçekleri hatırlatacağım; içinde türlü türlü “oyunlar, kurtlar ve kuzular” olacak… Fakat bu masalı dinlerken çocukluktan gelen alışkanlığınızla uyumayın. Uyanın, gözünüzü açın diye anlatıyorum. Aslında size anlatacağım konu, birkaç yıl önceki olaylar zinciri. Fakat bize bu olaylar, “masaldır, yalandır, inanmayın…” şeklinde yutturulduğu için olup bitenleri hep masal gibi yarı uykulu dinledik.  Söylenenlere inanmayıp, “neler oluyor? durun bakalım!” diyenler de oldu tabi… Ama onların da çenesi esrarengiz bir güç sayesinde kısa zamanda kapatılıverdi. Susmayan sadece Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen oldu… Diğer konfederasyonlar ve onlara bağlı sendikalar mı? Ya işlerine gelmediği için bu mevzulara hiç dokunmadılar, ya da bizi izlemekle yetindiler…

Türkiye o günlere kadar birkaç istisna olay dışında ÖSYM’yi ciddi, işinin ehli ve şaibeden uzak bir kurum olarak tanıyordu. Daha sonra Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi’ne dönüştürülecek olan adı henüz değişmemişti; Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’ydi. Her öğrencinin çok iyi tanıdığı ve güvendiği bir kurumdu.  Fakat bir grup cemaat yapılanması, dışarıdan sağlam gibi gözüken o parlak kırmızı elmanın içini kemirmeye çoktan başlamıştı. Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı olarak 2010 yılı Şubat ayında basına yaptığı açıklamada ilginç bir uyarıda bulunuyordu. Ortaylı, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki üniversiteye giriş sınavlarında açık şekilde kopya çekildiğini” öne sürerek, “Böylelikle iyi okullara ehil olmayan öğrenciler geliyor. Bunun açtığı gediği Galatasaray Üniversitesinde ben hissediyorum. İmtihanların asayişini iyi kontrol etmeliyiz” demişti. Sınavlardan gelen pis kokular artık herkesi rahatsız etmeye başlamıştı. Fakat sadece kulaktan dolma iddialar seslendiriliyor. Bu iddialar ise iktidar tarafından “muhalefetin bizi yıpratmak için uydurması” şeklinde göğüslenerek geçiştiriliyordu. Bu şekilde kim bilir kaç yıl boyunca türlü düzenbazlıkların yapıldığı ÖSS ve ÖYS ile milyonlarca gencin geleceğinin çalınmasına ses çıkartılmamıştı. Zira ÖSYM henüz ÜSYM iken bile bu skandallar vardı. 6 Temmuz 1973 tarihli sınava ait soruların bir dershaneye el altından verilmesi ve gazetelerin konuyu gündeme getirmesi üzerine sınavların iptal edilmesi, benzer skandalların malum dershaneler kontrolünde seneler boyunca devam ettiğinin en açık delilidir. Sakallı ya da badem bıyıklı, sarıklı ya da takkeli, cübbeli veya asalı fark etmez, çeşitli görüntü ve görüşteki bazı hoca efendilerin, dini maske olarak kullanıp müritleriyle çevirdikleri fırıldaklar karşısında artık diyecek laf bulamıyoruz. Skandalların merkezi haline gelmiş ÖSYM öyle bir kapalı kutuydu ki kimse yıllar boyu burada nelerin döndüğünü görememişti. Ancak pis kokular gelince içerideki pislikler bir bir gün yüzüne çıkmaya başladı. Milliyet gazetesinin internet sitesinden 27 Nisan 2011 tarihli bir haber: “KPSS’de ‘kopya’, YGS’de ‘şifre’, ALES’te ‘hatalı kitap basımı’ iddialarıyla Türkiye’nin yaklaşık bir yıldır gündemini meşgul eden ÖSYM’de şimdi de “akrabalık” bağları gündeme geldi. ÖSYM’de çalışan 350 personelden pek çoğu arasında eş, kardeş veya ikinci üçüncü derece akrabalık ilişkisi bulunuyor. ÖSYM’den emekli olarak ayrılan çok sayıda kişinin METEKSAN’da işe başlaması da dikkat çekiyor.”

2008 yılı Öğrenci Seçme Sınavı’nda Antakya Lisesi’nden diploma notu farklı 8 öğrencinin okul birincisi gibi 100 tam puan avantajından yararlandığı ortaya çıktı. İstanbul’daki okullarda da benzer hesaplama hataları ortaya çıkınca, bu durum ÖSYM’ye bildirildi. ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, ‘İnceleyeceğiz’ dedi. Birkaç gün sonra skandal olmadığına dair bir açıklamada daha yaptı. ÖSYM Başkanı Yarımağan, ÖSS puanlarını hesaplama sırasında yanlış ya da hata yapılmadığının belirlendiğini söyleyerek liselerin 4 yıla çıkması dolayısıyla bu yıl bazı okulların mezun vermediğini hatırlattı. Bu geçişten kaynaklanan bir özellik ortaya çıktığını öne süren Yarımağan, “Herkes tercihini yapsın. Kimseyi ilgilendiren bir şey yok, ne kimsenin sırası değişiyor ne de başka bir şey…” dedi.

2009 yılı Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) yapılırken Iğdır’da kopya çekildiği iddialarıyla ilgili gözaltına alınan 30 kişi adliyeye sevk edildi. 27 Haziranda yapılan KPSS’de cep telefonuyla kopya çektikleri iddia edilen 3 zanlı ile bu şüphelilere yardım ettikleri belirtilen aralarında 3 okutmanın da bulunduğu toplam 30 kişi gözaltına alındı.

2010 yılı KPSS Eğitim Bilimleri sınavıyla ilgili bir usulsüzlük yapıldığı söylentileri yayılırken ÖSYM her zaman olduğu gibi sınavda herhangi bir şaibeli durum olmadığını, ÖSYM Başkanının “mutsuz insanların feryadı” şeklindeki sözleriyle savundu. Oysa iddialar yenilir yutulur gibi değildi. Bir önceki yıl aynı sınavda sınav birincisi dahi soruların tamamını yapamamışken 2010 yılında gerçekleştirilen sınavda nasıl olduysa yüzlerce kişi soruların tamamına doğru yanıt vermişti. ÖSYM bu iddiaları dikkate bile almadı. Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk ise 28 Ağustos 2010 tarihinde sınavdaki usulsüzlükleri ispatladı. Koncuk olaya nasıl müdahil olduklarını şu sözlerle anlatıyordu: “Türk Eğitim-Sen olarak, bu iddialar karşısındaki gevşek, umursamaz, sürekli kurumu kollayıcı tutumu nedeniyle Ünal Yarımağan hakkında suç duyurusunda bulunduk. Tüm bunlar yaşanırken, elimize bir e-posta adresi ulaştı. Isparta’nın Yalvaç ilçesinde bulunan bir KPSS adayına ait bir e-posta adresi. Gelen bilgilerde soruların 5 gün önceden bu e-posta adresine gönderildiği iddiaları vardı. Doğru olabilir mi, diye araştırdık. Bize bu bilgi 27 Ağustos tarihinde geldi. Yani bu iddiaların başladığı tarihten 12 gün sonra. Bu e-posta adresine gelen dosyayı açtığımızda içinde KPSS eğitim bilimlerine ait 116 sorunun olduğunu gördük. Biliyorsunuz eğitim bilimlerinde 120 soru vardı. Bizim elimizdeki dosyada 4 soru eksikti. ÖSYM’nin KPSS’de sorduğu sorularla, bu soruları karşılaştırdık. Aralarında bazı kelime farklılıkları ve imla hataları olmakla beraber soruların içerik ve sıralamaları aynıydı. Bu soruları görünce bunların baskıya girmeden, redakte edilmeden önceki ham sorular olabileceğini düşündük. Bu dosyayı açıkladığımızda, bu soruların ham sorular olup, olmadığını bilmiyorduk. ÖSYM yetkilileri açıklarsa, bu bilgi doğrulanabilirdi. Biz, ihbarın doğru olduğuna inandık ve 28 Ağustos tarihinde dosyayı kamuoyu ile paylaştık.”

Koncuk kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve suçluları ortaya çıkarmak adına günlerce bu konuyu takip etti. Fakat sistem öylesine garip işliyordu ki az kalsın yolsuzluğu yapanlar yerine Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk suçlanacaktı. İlerleyen günlerde Türk Eğitim-Sen’in ve kamuoyunun baskısıyla sınav iptal edildi. ÖSYM  Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan 21 Eylül 2010 tarihinde istifa etti. Yerine Prof. Dr. Ali Demir getirildi. Fakat ÖSYM’de sular yine durulmadı.

2011 yılına gelindiğinde bu defa Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) patlak verdi. Kamuoyu Artvin’den yayılan Av. Ayla Varan’ın ortaya attığı yeni bir iddiayı tartışıyordu. 2010 KPSS’de yaşanan kopya depreminin ardından, çok geniş güvenlik önlemleri alınmıştı. Öğrencilere, kalem, şeker, su dağıtıldı. Kimi sınavların güvenliği MİT’e emanet edildi. Ancak yine olmadı. 27 Mart 2011 tarihinde yapılan ve 1 milyon 700 bin öğrencinin katıldığı YGS’de ‘kopya’, soru kitapçıklarından çıktı. Hem de şeytani bir yöntemle. Olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığı sınavın ‘Temel Matematik’ testine gizlenmiş şifreyi bilenler basit bir formülle 30 sorunun doğru yanıtına ulaştı. Rezalet dedikodularla başladı. Şıklarda özel bir şifre olduğu söylentisi kulaktan kulağa yayıldı. Öğretmenler soruları çözdü, sınav kitapçığındaki formül gözler önüne serildi. Saymayı bilen herhangi birinin uygulayabileceği formül, rakama dayalı sorularda doğruyu veriyordu. Testte yer alan 40 sorunun 30 tanesi soruyu okumaya gerek duymadan basit bir şifreyle çözülüyordu. Formül, şıklardaki rakamların küçükten büyüğe doğru sıralanması üzerine kuruluydu.

KPSS’de yaşanan kopya skandalını da ortaya çıkartan Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk konuyla ilgili basına konuştu: “Bu skandal değil, skandal ötesi bir durum. Arkadaşlar inceliyorlar; Formül doğru mu, hangi kitapçıkta yapılmış. Doğruysa dava açarız. Buna iyi niyetle yaklaşamayız. Bizim arkadaşlarımız 40 matematik sorusunda 37 tanesinin formülle uyuştuğunu dile getiriyor. KPSS’den sonra Türkiye bunu kaldıramaz. Bunun üzerine gideceğiz. Bu formül sınava girenlere verilmiş ise iş biter” dedi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir ile görüştükten ve konuyla ilgili bilgi aldıktan sonra, garip bir şekilde “ben tatmin oldum” dedi. O günlerde Milliyet gazetesi köşe yazarı Melih Aşık’ın 8 Nisan 2011 tarihli yazısında işe şu cümlelere yer veriliyordu:

“Cumhurbaşkanı Gül: ‘Ben tatmin oldum’ demişti. Hükümet açıklama yaptı: ‘Cumhurbaşkanı tatmin olduysa bize de tatmin olmak düşer.’ YÖK Başkanı Özcan kuyruğa girdi: Ben de tatmin oldum… Cumhurbaşkanı önceki gün bir düzeltme yaptı: – Ben tatmin oldum ama tabii ki hepimizi savcılar tatmin edecek… İyi de bu tatmin furyasına rağmen ortada tatmin olmayan kocaman bir kitle var. Onlar ne olacak?”

Bütün bunlar olup biterken Türkiye seçime doğru gidiyordu. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak milletvekilliği genel seçimleri öncesinde böyle bir iddianın gündeme taşınmasını iktidar partisi “bizi yıpratmak için başlatılan bir karalama kampanyası” şeklinde yorumladı.

Tv 8’de canlı yayınlanan ve Tayfun Talipoğlu’nun sunduğu Seçim Kervanı isimli program tüm Türkiye’yi dolaşarak milletvekili adaylarıyla görüşüyordu. 3 Mayıs 2011 tarihinde ise Artvin’e gelmişti. Milletvekili adayları öncesinde yerel basının temsilcileriyle bir söyleşi yapıldı. Bu söyleşi sırasında Artvin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Tolga Gül, YGS’deki skandalın detaylarıyla ve ortaya çıkarılışıyla ilgili ilginç bilgiler veriyordu. Fakat bizim ilginç bulduğumuz bilgiler, nedense basın yayın kuruluşlarının da Cumhuriyet Savcılarının da hiç ilgisini çekmedi. Sanki gizli bir güç “bu işi fazla kurcalamayın” diyordu. Zira, skandal dillendirildikçe iktidar partisi oy kaybediyordu ve buna göz yumulamazdı.

İşte Tayfun Talipoğlu ile Tolga Gül’ün programda konuyla ilgili konuşmaları:

“-Tayfun Talipoğlu : Evet efendim, ben hemen Tolga Gül’e geçmek istiyorum. Çünkü şu anda ekranları başında birçok öğrencinin bizi izlediğini biliyorum. Çünkü Artvin deyince son günlerde daha doğrusu yaklaşık bir buçuk aydır bir sürü insanı mağdur eden, bir sürü aileyi mağdur eden, çocukları bunalıma sokan intihara sürükleyen şu YGS skandalının patladığı yer buraydı. O patlamanın içinde ve bu YGS skandalını ortaya çıkaran ve doğruluğundan kesinlikle emin olduğum, ben öyle hiç kıvırmıyorum bu konularda, çünkü arkadaşlarım çok incelediler bu işi ve sınav sonuçlarında illa da yüz soruda tam puan diye bakılmıyor, bazı öğrenciler var ki ben de şaşırıyorum. Hani, ben girsem tam puan alsam aynı onun gibi. Bu işin içinde mutfağında, bu skandalın çıkartılmasında Tolga Gül vardı. Oradan bir yola çıkmak istiyorum. Tolga nasıl oldu da Artvin’den çıktı bu iş? Çünkü çıktı çıktı da nasıl çıktığı belli değil, buyurun.

– Tolga Gül : Maalesef kimse bize sormadı nasıl çıktığını. Evet, bizde Artvin küçük bir yer. Küçük bir yer olduğu için bazı insanların birbirine, kendi arkadaşına verdiği bir sır bir anda patlayabiliyor. Artvin’de birkaç gün öncesine kadar, o skandalın çıkmasından birkaç gün öncesine kadar bu tür duyumlar vardı. Bir şifre, bir şifreleme olduğuna dayalı bir takım duyumlar vardı. Bir kız öğrencinin, ama öğrenciyi henüz tespit edemedik. Biz kız öğrencinin kendi arkadaşına söylediği bir duyum üzerine Artvin’de bu söylenti ortaya çıktı ve işte şifreyi alarak soruları çözdüğünü bir kız öğrenci söylüyor. Daha sonra tabiî ki bu nasıl bir şifredir, nerde böyle bir şifre vardır? Herkes bunu araştırırken Artvinli bir bayan Avukatımız Ayla Varan’ın yaptığı bir çalışma üzerine sabaha kadar nasıl bir şifre olduğunu bulmaya çalışıyor ve belli matematik sorularında, 40 matematik sorusunun yarısına yakınını bulduğu şifreyle çözüyor. Daha sonra tabiî ki biz bunun yeterli olmadığını düşündük bize olay geldikten sonra ve konuyu biraz daha derinlemesine araştırmayı uygun gördük. Bir dershane hocamızla birlikte Fahri Akyüz hocamızla birlikte…

-Tayfun Talipoğlu : O çocuk da dershane bir… isim vermeyelim ama dershaneden mi aldığını söylüyor şifreyi?

– Tolga Gül : Evet, çocuk daha önce ilk olarak Artvin’de sınava girmiş daha sonra Rize’de başka bir dershanede sınava girmiş. Tabii kız bir yıl önce 7 net yaparken daha sonra 37 net yapınca olayda tuhaflık olduğu ortaya çıkıyor ve bunu işte nasıl yaptın, nasıl başardın falan? En sonunda çok samimi olduğu arkadaşına söylüyor ve bu şekilde başlıyor. Tabi olayda farklı duyumlar da gerçekleştirildi. İstanbul’dan bir firmanın buradaki bir vatandaşı arayarak 20 bin dolar karşılığında üniversiteyi garanti ettiğine dayalı ama bunların tümünü net olarak söyleyemiyoruz. Elimizde kanıtlar yok ama bunları gazetelere yazdık…”

Bu televizyon programının ardından yaklaşık bir yıl sonra Tolga Gül’e bizzat sordum. Konuyla ilgili adli makamlarca ya da polis tarafından senin bilgine başvuruldu mu, ifaden alındı mı? “Ne arayan, ne de soran oldu” dedi. Evet, ben de sizin gibi düşünüyorum. Bu olay düpedüz örtbas edilmiştir.

Bu skandalın ardından ÖSYM’nin 2011 yılı İlkbahar dönemi Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı’nda (ALES) İzmir’de soru kitapçığı krizi yaşandı. Basında yer alan haber şöyle: “Kitapçıklardaki soruların eksik ve sayfa sıralarının karışık olması nedeniyle Manisa’dan yedek kitapçık getirildi ve sınav gecikmeli başladı.  İzmir ’de Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde yapılan ALES’te sınava giren yaklaşık 500 kişi, hatalı soru kitapçığı yüzünden sıkıntılı anlar yaşadı. Saat 09.30’da başlaması gereken sınav, soru kitapçıklarının hatalı basılması, soruların eksik, sayfa sıralarının karışık olması nedeniyle başlayamadı. Bunun üzerine yedek kitapçıklarla soruna çözüm bulunmak istendi. Ancak eldeki yedek kitapçıklar da yeterli gelmedi. Manisa’daki Celal Bayar Üniversitesi’nden yedek sınav kitapçıkları getirildi. Bu sayede sınavın bir saat gecikmeyle, saat 10.30’da başladığı belirtildi. Saat 12.30’da sona ermesi gereken sınavın, saat 13.30’da sona ereceği belirtildi. Soru kitapçıklarını, Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda (YGS) şifre iddialarını soruşturan Cumhuriyet savcısının inceleme yaptığı Meteksan firmasının bastığı belirtildi.”

2012 yılında LYS’lerde “puan hesaplamasıyla” ilgili iddia ortalığı karıştırdı. İddiaya göre liselerin Türkçe matematik bölümü öğrencilerinin Matematik Fen (MF), sosyal bölüm öğrencilerinin de Türkçe Matematik (TM) puanlarının hesaplanması unutuldu. Hesaplamanın düzeltilmesiyle LYS’lere giren 870 bin öğrencinin başarı sırası değiştiği iddia edildi. Sınavda elendiği belirtilen 200 bin öğrencinin de yaklaşık 100 bini barajı aşarak tercih yapma hakkı kazanacağı savunuldu.

Bu yıl Millî Eğitim’in gündemindeki konuların başında dershanelerin kaldırılması geliyor. Belki bu sayede ÖSYM’deki sınav skandallarına bir son verilmiş olur. Ne ilgisi var diyenlere Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın yukarıda yazmış olduğum sözünü hatırlatıyorum. Dershaneler kalkacak, özel okullara dönüşecek deniliyor ama doğrusu nasıl bir sisteme geçmeyi hedeflediklerini hiç kimse bilmiyor. Özellikle bazı cemaatlere mensup dershanelerin kapanması özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı çevreleri rahatsız etmiş gibi gözüküyor. Uygulamayla devlet okullarında da doğru dürüst eğitim alamayan bu çocukların üniversiteye girme şansının azalacağı iddia ediliyor.

Ben şahsi olarak dershanelerin kapanması ve ardından özel okullara dönüştürülmesi konusunu, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı devlet okullarının hizmet alımı yoluyla cemaatlere tesliminin sağlanması yani bir nevi özelleştirilmesi için atılacak adımların hazırlık aşaması olarak görüyorum.  Bir iki yıl içinde göreceksiniz, eğitimin yalnızca fakir öğrenciler için ücretsiz olması için anayasada bir değişiklik yapılacaktır. Bundan sonra ise devlet elindeki okul binalarını ihale ile kiralayacak ve Türkiye’deki tüm okullar özel okul statüsüne geçirilecektir. Fakir aile çocuklarının eğitim giderini devlet özel okullara ödeyecek, zengin aileler ise kendileri ödeme yapacaktır. Bana göre akıllarından geçen sistem budur. Zira, artık satacak bir şey kalmayınca sıra okullara ve hastanelere ister istemez gelecektir. Devletin üretim yapacak teşebbüsleri ve teşekkülleri çoktan satıldığına göre ve yalnız vergilerle bu koca devlet değirmeni dönmeyeceğine göre; “görünen köy kılavuz istemez” diyorum… Bakalım hangi süslü sözlerle, hangi paketlerle karşımıza çıkacak bu konular. Nasıl olsa insanların çoğu uyumaya, masallar dinlemeye artık alıştı… Ben de yazımı masallara özgü bir deyiş ile bitireyim o halde: gökten üç elma düştü, biri bana, biri Türk Eğitim-Sen üyelerine, diğeri de dünyadaki bütün iyi insanlara olsun…

 

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir